Œ
204
œ
[Bu gelecek iki fıkra ikinci Sab-
ri olan Hafız Ali Efendi’nindir.]
Bu defa istinsahına muvaffak olduğum Yirmi Dokuzun-
cu Sözü istinsahım esnasında İkinci Esasın Medarlar na-
mıyla, “biner mumluk elektrik lâmbaları” hizasına geldi-
ğimde, şöyle bir fikir kalbime geldi; kalemi bırakarak dü-
şündüm ve düşündüğümü aynen yazıyorum:
Üstadım, beka-i ruh ve haşir hakkında Cenab-ı Hak ta-
rafından bize o hakaika giden yolu göstermiş. Gösterilen
hakikatin yolunda hevesat-ı nefsaniyeye hoş gelmeyen
şeyler vardı ki, bize uzun ve karanlık. İşte şimdi serâser
nur olan
Sözler
ve o Nur Fabrikasının elektrik lâmbaları
ve kuvve-i cazibeleri; o yolu pek parlak gösterdiği gibi,
pek yakından cezbedip hemen yakın ve yakından daha
yakın olduğunu göstermekle beraber havf yerine emni-
yet, zakkum yerine asel bahşediyorlar. Ve fevkalgaye hik-
metlerini beyanda aczimi itirafla, lisanımın döndüğü ka-
dar derim:
u
?```n
ëp
Hn
h p
º«/
µ`
`n
ër
dG p
¿
'
Gr
ôo
b u
?n
``ëp
Hn
h p
º«```/
¶n
©r
dG n
?```p
ªr
°Sp
G u
?``n
ëp
H
+
u
Ün
Q Én
j
(1)
p
?n
ôr
c
n
’r
G n
?p
Ñ`«`/
Ñn
M
derya-i nurun başkumandanı olan Üs-
tadımı razı olduğun amel üzerine sabit ve razı olacağı
ameline teshil ve müyesser kıl, âmin!..
Ali
ì®í
BARLA LÂHİKASI | 395 |
me.
kuvve-i cazibe:
çekme kuvveti,
cezp etme kuvveti, çekicilik.
lisan:
dil.
medar:
dayanak noktası, sebep,
vesile.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
müyesser:
nasip olan.
nam:
ad, isim.
razı:
rıza gösteren, hoşnut olan.
sabit:
durağan, değişmeyen; is-
patlanmış.
serâser:
baştan başa, tamamıyla,
bütünüyle, büsbütün.
teshil:
kolaylaştırma, kolay hale
getirme.
umum:
bütün, herkes.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
zakkum:
acı, zehir.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
amel:
iş, uygulama, yapma.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
asel:
bal.
bahş:
bağış, ihsan, verme.
beka-i ruh:
ruhun ebedîliği,
sonsuzluğu, ölümsüzlüğü.
beyan:
anlatma, açıklama.
Cenab-ı Hak:
Allah (c.c).
cezbetme:
kendine doğru
çekme, çekilme.
defa:
kere, kez, yol.
derya-i nur:
nur denizi.
emniyet:
güven, güvenilir.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
fevkalgaye:
son derecede.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
hakikat:
gerçek, doğru.
haşir:
kıyametten sonra bü-
tün insanların bir yere toplan-
maları, Allah’ın ölüleri diriltip
mahşere çıkarması.
havf:
korku, korkma.
hevesat-ı nefsaniye:
nefse
ait geçici, çirkin arzu ve istek-
ler.
hikmet:
İlahî gaye, gizli se-
bep, fayda.
istinsah:
nüshasını yazma,
örneğini çıkarma, kopya et-
1.
Ey Rabbim, İsm-i Azamının hakkı için ve Kur’ân-ı Hakîm’in hakkı için ve Habib-i Ekrem’in
hakkı için...