Hafız Ali Efendi kardeşimin şu mektubunun mealini tek-
rar ile iktifa eylediğimi arz ve hak-i pay-i ekremîlerini öpe-
rim Efendim.
Pürkusur Talebeniz
Hulûsî-i Sâni
ì®í
Œ
203
œ
[Hulûsî Bey’in fıkrasıdır.]
Aziz ve Muhterem Üstadım!
Nurların intişarında berk gibi bir sür’at lâzım gelirken,
cüz’î bir betaatten her zaman esefle bahsettiğim, ma-
lûm-i âlîleridir. Yakın vakitte bazı müştaklar daha, söz
dairesine iltihak ettiler. Kalbime gelen bir ihtarla keyfi-
yet-i intişarı düşündüm ve şu hakikatları hissettim. Hat-
ta kani oldum.
Mübarek Sözler ve Mektuplar tamamen olmasa bile
bu muhitte de hem de yazılmadan hayli intişar etmişler.
Civar diğer vilâyet kazalarında bu asarı görmek ve işit-
mek isteyenler çok varmış. Fesübhanallah, bu kadar
cüz’î ve nakıs hizmetten, bu derece fayda elde edilmesi
de gösteriyor ki, bu Sözler ve Mektuplar hakikaten
“Nur” isminin tecellileridir ki, sühuletle intişar ediyorlar.
Bu hâl karşısında hayretle tefekkürde iken
(1)
$G p
º``````````°r
ùp
H
ismini alan Birinci Söz hatırıma getirildi. Ve şöyle dü-
şünmeye başladım. Dünyaya arkasını çeviren Üstad,
BARLA LÂHİKASI | 391 |
durumu.
malûm-i âliniz:
bildiğiniz gibi.
meal:
mana, anlam, mefhum.
muhit:
yöre, çevre.
muhterem:
saygı değer, hürmete
layık, saygın.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
müştak:
arzulu, fazla istekli, işti-
yak gösteren.
nakıs:
noksan, eksik.
Nur:
aydınlatma, parıltı, ışık; Al-
lah’ın isimlerinden.
pürkusur:
çok kusurlu.
sühulet:
kolaylık.
sür’at:
çabukluk, hız, acele.
talebe:
öğrenci.
tecelli:
belirme, bilinme, görün-
me.
tefekkür:
bir mesele hakkında
zihni faaliyet gösterme, düşün-
me, fikir üretme, zihni yorma.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vilayet:
il.
arz:
sunma, bildirme.
asar:
eserler.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bahis:
konu yapan.
berk:
şimşek.
civar:
çevre, yöre, etraf.
cüz’î:
küçük, az; kıymetsiz,
önemsiz.
esef:
keder, hüzün, gam, tasa.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
faide:
fayda.
Fesübhanallah:
Allah’ı her
türlü kusur, ayıp ve eksikler-
den tenzih ederim” manasın-
dadır. Şaşkınlığı anlatmak için
kullanılır.
hak-i pay-i ekremî:
çok şe-
refli olan kişinin ayağının to-
zu.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikaten:
doğrusu, gerçek-
ten.
hâl:
durum, vaziyet.
hizmet:
görev, vazife.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlat-
ma, uyarı.
iktifa:
yeterli bulma, kâfi gör-
me.
iltihak:
karışma, katılma.
intişar:
yayılma, yaygınlaş-
ma, neşrolunma.
kani:
kanmış, inanmış, tatmin
olmuş.
kaza:
ilçe.
keyfiyet-i intişar:
yayılma
1.
Allah'ın adıyla.