dünyanın zahirî zevklerine kapılmış ve beni diğer bir
âlemin zindanlarına kadar sevk etmeyi kurmuş ve bir
derece muvaffak olmuştu ve bana binmişti. Şimdi
(1)
»
u
Hn
Q p
?°r
†n
a r
øp
e Gn
ò'
g
olan Cenab-ı Mevlâ ve Tekaddes Haz-
retlerine hadsiz hamd ve şükrediyorum ki, Said isminde
bir zatın vasıtasıyla esrar-ı Kur’âniyeyi benim imdadıma
yetiştirdi. Nefs-i emmarenin o beliyyesinden kurtuldum.
On Beş senedir hakikate giden yolu aramak için, çok ka-
pılar çaldım. Çoklarında dünyaya aid ziynetleri gördü-
ğümden geri çekildim. Felillâhilhamd tam bir kapı bul-
dum. Cenab-ı Hak beni o kapıya tam bir hizmetkâr ya-
pıp sebat versin. Bu zulmetli asırda hakaik-ı imaniyenin
envarını neşreden Risale-i Nur, ne derece parlak olduğu
ve herkese menfaatli bulunduğu inkâr edilmez. İnkâr edil-
se bilmemezlikten ve anlamamazlıktandır. (Anlayana siv-
risinek saz gelir, anlamayana davul zurna az gelir.) Ce-
nab-ı Hak gözlerimizin perdelerini kaldırsın, hakaikı hak-
kıyla bize göstersin, âmin.
Babacan Mehmed Ali
ì®í
Œ
198
œ
[Binbaşı Asım Bey’in fıkrasıdır.]
Muhterem Üstadım Efendim
Her defa olduğu gibi bu kerre de, namüstahak oldu-
ğum hâlde, hakk-ı fakirânemde lütuf ve ibzal buyurulan
BARLA LÂHİKASI | 381 |
lütuf:
ikram ve yardımda bulun-
ma.
menfaat:
fayda.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
namüstahak:
lâyık olmama, hak
etmeme.
nefs-i emmare:
insana kötü ve
günah işlerin yapılmasını emre-
den nefis.
neşr:
dağıtma, yayma, saçma,
serpme.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sebat:
sabit durma, kararlılık.
sevk:
yöneltme, gönderme.
şükür:
teşekkür.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vasıta:
vesile, neden.
zahirî:
görünen, görünürdeki, gö-
rünüşteki.
zat:
kişi, şahıs.
zindan:
hapishane.
ziynet:
süs.
zulmet:
karanlık.
âlem:
dünya, cihan.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
beliyye:
felaket, musibet.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru,
gerçek, Hakkın tâ kendisi
olan, şeref ve azamet sahibi
yüce Allah.
defa:
kere, kez, yol.
envar:
nurlar, aydınlıklar, ışık-
lar.
esrar-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
sırları.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
felillahilhamd:
Allah’a ham-
dolsun.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, doğru.
hamd:
Allah’a karşı şükran ve
memnuniyetini onu överek
bildirme.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
ibzâl:
bollaştırma, esirgeme-
yip bol bol harcama, sıkınma-
dan verme, rahat kullanma.
imdat:
yardım.
inkâr:
reddetme, tanımama,
kabul ve tasdik etmeme,
inanmama.
kerre:
kere, defa, kez, sefer.
1.
Bu Rabbimin fazlındandır. (Neml Suresi: 40.)