Barla Lâhikası - page 371

Rüştü, Mustafa, Zekâi, Abdullah gibi yirmi-otuz Müslü-
man Türk gençlerini âdeta yirmi-otuz bin millettaşlarıma
tercih ettiğimi ve onları o otuz bin adam yerine kabul et-
tiğimi bu dokuz senedeki Türkçe âsâr ile ve hizmet ile
göstermişim.
Evet, ben bin gafil ve âmi Kürd’ü, bir Türk olan Hulû-
sî’ye karşı tutmadığımı; ve bin cahil Kürd’ü, birer Türk
olan Asım ve Re’fet’e mukabil göremediğimi; ve bir genç
olan Hüsrev’i, bin âmi Kürd’le değişmediğimi ehl-i dikkat
ve benim ahvalime muttali olanlar tasdik ettikleri hâlde,
Frengîlik namına ve ilhad hesabına, Türkçülük perdesi al-
tında, sahtekâr bir milliyetperverlik suretinde ve hodfü-
ruşluk cihetinde bana tecavüz edenler ve Türk milletini ve
milliyetini zehirleyen mülhidler bilsinler ki, ben millet-i İs-
lâmiyenin en mühim ve mücahit ve muazzam bir ordusu
olan Türk milletine binler Türk kadar hizmet ettiğimi, bin-
ler Türk şahittirler. İşte bana Kürd diyen ve ittiham eden,
zahir hamiyetperverlik gösteren sahtekârlar, bu millete
ne gibi hizmet ettiklerini göstersinler.
Bu firavuncukların enaniyetini kabartan mahviyetkârâ-
ne söz söylemek caiz olmadığından, bilmecburiye o mü-
tekebbirlere karşı izzet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için,
söylenmeyecek ve izharı münasip olmayan uhrevî hizmet-
lerimi Cenab-ı Hakkın afvına güvenerek izhar ettim.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
Said Nursî
ì®í
BARLA LÂHİKASI | 371 |
izzet-i ilmiye:
ilmin izzeti, ilmin
gerektirdiği ağırbaşlılık.
mahviyetkârâne:
tevazu göste-
rerek, alçak gönüllülükle, kendini
küçük görerek.
millet-i İslâmiye:
İslâm milleti.
millettaş:
aynı milletten olan.
milliyet:
millete has olma duru-
mu veya millî olma durumu, ulu-
sallık.
milliyetperver:
milletini seven,
ulusçu, milliyetçi.
muazzam:
çok büyük, ulu, yüce.
muhafaza:
koruma.
mukabil:
karşılık.
muttali:
bir işten haberli, haber
almış, öğrenmiş, bilgili, haberdar.
mücahit:
cihat eden, savaşan.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mülhit:
İslam dininden ayrılan,
Allah’ı inkar eden, dinsiz, imansız.
münasip:
uygun.
mütekebbir:
tekebbür eden, ki-
birlenen, kendini beğenmiş.
nam:
adına, yerine.
sahtekâr:
sahte şeyler yapan,
sahteci, hilekâr.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tecavüz:
saldırma.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait,
ahiret âlemiyle ilgili.
zahir:
açık, âşikar.
âdeta:
sanki.
ahval:
haller, durumlar.
âmî:
bilgisiz, cahil.
asar:
eserler.
bilmecburiye:
mecburiyetle,
zorunlu olarak.
cahil:
Allah’ı tanımayan, İlâhî
hakikatlerden habersiz, hak
bilgisinden yoksun.
caiz:
geçerli, kabul edilebilir,
uygun.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru,
gerçek, Hakkın tâ kendisi
olan, şeref ve azamet sahibi
yüce Allah.
cihet:
yön.
ehl-i dikkat:
dikkatliler, dik-
kat sahipleri.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
firavun:
zalim, merhametsiz,
imansız.
Frengîlik:
Avrupalılık.
gafil:
olanın bitenin farkında
olmayan.
hamiyetperver:
hamiyet
duyguları besleyen.
hizmet:
görev, vazife.
hodfüruş:
kendini beğendir-
meye çalışan, övünen.
ilhad:
islâm inancından dön-
me, Allah’ın varlığına ve birli-
ğine inanmayış.
ittiham:
suç altında buluın-
ma, töhmetli olma.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
1.
Gerçek bâkî olan ancak Allah’tır.
1...,361,362,363,364,365,366,367,368,369,370 372,373,374,375,376,377,378,379,380,381,...720
Powered by FlippingBook