Œ
186
œ
[Ahiret hemşirelerimden Müzey-
yene’nin fıkrasıdır.]
Sevgili Üstadım!
İki aya yakın zamandan beri, gelen ahiret kardeşlerle
selâmınızı alıyorsam da, benim gibi âcize bu talebenin, si-
zin her vakit nurlu nasihatlerinizi dinlemeye ihtiyacı oldu-
ğundan dolayı, haftaları bütün mahzuniyetle geçiriyorum.
Evet, zaman oluyor ki, gözlerimden dökülen yaşları,
nurlu risaleleri okumakla teskin ediyorum. Zaman oluyor
kalbim mütemadiyen ağlıyor. Hele şu mübarek ramazan:
Birkaç müfsidin kalbimize saldığı hançerin acısını, kalben,
bütün gün için için ağlamakla geçiriyoruz.
Nihayet aldığım bir haber üzerine, yine eskisi gibi ahi-
ret kardeşlerimizin sizi ziyaret etmekten mahrum olma-
dıklarından memnun oldum. Yalnız mübarek ibadetha-
nenin ve bütün ehl-i iştiyakın sizin duanızdan mahrum
kaldığına çok acıyorum. Hattımın noksanlığı ve zayıflığı
dolayısıyla risaleleri yazamadığımdan beni affediniz. Şu
zamanlarda dünyayı sevmez olduğumuz hâlde kurtula-
madığımıza çok müteessirim. Issız sahralar, susuz çöller,
kimsesiz yerler ruhumuzun meskeni oluyor. Hayalen
oralarda dolaşıyoruz. Evet, bir şey arıyoruz. Heyhat!
Aradığımız gün hem çok uzak hem çok yakın görülüyor.
“Daha ne kadar bu hâl içerisinde çırpınacağız?” diye
âcize:
güçsüz, kabiliyetsiz, bece-
riksiz.
ahiret:
öbür dünya, öteki dünya,
kıyametten sonra kurulacak olan
âlem.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i iştiyak:
arzulayan, istek du-
yan.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hançer:
iki tarafı keskin, kıvrık ve
sivri uçlu büyük bıçak.
hatt:
yazı, el yazısı.
hayalen:
hayalî bir şekilde.
hemşire:
kız kardeş, bacı.
heyhat:
yazık, çok yazık, ne
yazık.
ibadethane:
ibadetgâh, Al-
lah’a ibadet edilen yer, ibadet
evi.
kalben:
kalb ile, kalbden; iç-
ten ve samimî olarak.
mahrum:
yoksun.
mahzuniyet:
üzgün olmak,
mahzunluk, hüzünlülük.
mesken:
oturulan, ikamet
olunan yer.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müfsidin:
müfsitler, ifsat
edenler.
müteessir:
üzgün.
mütemadiyen:
sürekli ola-
rak, devamlı.
nasihat:
öğüt; doğruya, iyiye,
güzele sevk etmek için yapı-
lan konuşma.
nihayet:
en sonunda.
ramazan:
kamerî ayların do-
kuzuncusu ve üç ayların so-
nuncusu, oruç ayı.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
selâm:
barış, rahatlık, sela-
met ve esenlik dileme.
talebe:
öğrenci.
teskin:
sakinleştirme, yatış-
tırma.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
zaif:
zayıf.
| 364 | BARLA LÂHİKASI