(1)
u
?n
ër
dÉp
H Én
jrD
h t
ôdG o
¬n
dƒo
°Sn
Q *G n
¥n
ón
°U r
ón
?n
d
ayet-i celîlesiyle başla-
makla, sanki bu fakirin gördüğü rüyaya bir işaret yapıyor
ve diyor ki: Senin rüyanda gördüğün kamer, bu ayette
bahs buyurulan rüyanın sahibi iki cihan Fahri Sallâllâhü
Teâlâ Aleyhi Vesellem Hazretlerinin bir parmak işa-
retiyle ve izn-i Hakla inşikak etmiştir. Şems onun hatırı
için, On Dokuzuncu Mektupta beyan buyurulduğu üzere,
bir saat hareketsiz görünmüştür, gibi mu’cizatını
hatırlatarak: (Ey gafil, ittiba-ı sünnet et) diyor. Bu rüyayı
nakleden mektubumda, Otuz Birinci Mektubun Birinci
ve İkinci Lem’alarıyla Yirmi Dokuzuncu Mektubun Bi-
rinci Remzinin Birinci Makamından gelen feyiz neticesi,
ihtiyârsız yaptığım tabirin sonunda yazmış olduğum
(2)
o
¬n
¡r
Ln
h s
’p
G l
?p
dÉn
g m
Ar
Àn
T t
?o
c
ayet-i celîlesinin bir nevi i’cazlı
tefsirini beyan buyurmakla, mektubuma gayet lâtif ve
çok muhteşem bir cevap verilmiş oluyor. Otuz Birinci
Mektubun Dördüncü Lem’asının Birinci Makamı (Min-
hacü’s-Sünne) denmeğe hakikaten lâyıktır.
B
İRİNCİ
N
ÜKTE
:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın,
ümmetine şefkatinin derecesini ve bihakkın Şefîu’l-Müz-
nibîn olduğunu göstermekle beraber, Süleyman Efendi
merhumun Mevlid-i Şerifindeki:
Tıfl iken ol diler idi ümmetin,
Sen kocaldın terk edersin sünnetin
vecizesini hatırlatmakta ve ol Hazrete ümmet olanlara,
sünnetlerine riayet lüzumunu ehemmiyetle ders vermek-
tedir.
BARLA LÂHİKASI | 355 |
kışır.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
Minhacüssünne:
Bediüzzaman
Said Nursî’nin Lem’alar kitabında
yer alan bir eserinin adı.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tara-
fından verilip, yalnız peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük
harika işler.
muhteşem:
haşmetli, yüce.
nakl:
anlatma, söyleme, hikâye
etme.
nevi:
çeşit.
Resul-i Ekrem:
kerim ve cömert
olan Resul, Hz. Muhammed
(a.s.m).
riayet:
uyma, gözetme.
rüya:
uyku sırasında görülen şey,
uyku sırasında zihinde geçen ha-
yaller, misalî âlem, düş.
sünnet:
farz ibadetler dışında, Hz.
Muhammed’in (
ASM
) yapmayı
âdet edindiği ibadetler.
şefiü’l-müznibin:
günahkârların
bağışlanması için şefaatte bulu-
nacak olan Hz. Muhammed (
ASM
).
şefkat:
karşılıksız sevgi besleme,
içten ve karşılıksız merhamet.
şems:
güneş.
tıfl:
küçük çocuk.
tabir:
rüya yorumu.
tefsîr:
Yorum, şerh.
ümmet:
Müslümanların tamamı;
bütün Müslümanlar.
vecize:
özdeyiş, icazlı söz, öz, kı-
sa fakat ifadece kuvvetli söz.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
ayet-i celile:
azîm ve yüce
manaları ihtiva eden ayet.
bahis:
konu.
beyan:
anlatma, açıklama.
bihakkın:
tamamıyla, hakkıy-
la.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
feyiz:
ilim, irfan; ihsan, bağış.
gafil:
gaflette bulunan, endi-
şesiz, nefsine uyarak Allah’ın
emirlerini unutan.
gayet:
son derece.
hakikaten:
doğrusu, gerçek-
ten.
hazret:
saygı, ululama, yü-
celtme, övme maksadıyla
kullanılan tabir.
i’caz:
mucizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz
kaldıkları şeyi yapmak.
ihtiyârsız:
irade ve istem dışı.
inşikak:
yarılma, çatlama, bö-
lünme, ikiye ayrılma.
ittiba-ı sünnet:
Peygamberi-
miz (a.s.m) sünnetine uyma.
izn-i Hak:
Allah’ın izni, müsa-
desi.
kamer:
Ay.
lâtif:
hoş.
lâyık:
yakışan, yaraşır, ya-
1.
And olsun ki, Allah, Resulünün gördüğü rüyayı tasdik etti. (Fetih Suresi: 27.)
2.
Her şey helâk olup gidicidir–Ona bakan yüzü müstesna. (Kassas Suresi: 88.)