Barla Lâhikası - page 348

EyÜstadım!
Ben ümmîyim, sair kardeşlerim gibi ma-
lûmatlı değilim ki, Risale-i Nur’a karşı hissiyatımı dilim ile
ifade edeyim. Fakat, inşaallah sadâkatte ve muhabbette
ve irtibat-ı ruhîde kardeşlerime yetişmeye çalışacağım.
Uyanık âleminde ifade-i meram edemeyen dilime bedel,
uyku âleminde ruhumun diliyle mahiyetini anlamadığım
ve size karşı merbutiyetime delâlet eden bir-iki vakıayı arz
edeceğim:
Bi r inc i s i :
Bundan bir buçuk sene evvel, ticaret için
iki günlük mesafede olan bir köye gitmiştim. O esnada
dünyanın iç yüzü bana göründü. Hem fânî, hem zindan
hükmünde olduğundan, bir nefret geldi. Bana bu fânî
dünyadan bâkî bir âleme yol gösterecek bir üstad, Ce-
nab-ı Hak’tan istedim ve dedim ki: “Öyle bir üstada rast
gelsem, söz veriyorum ki, ona tam hizmetkâr olacağım.”
İşte ben bu hâlde ve bu niyazda iken, o gece gayet şi-
rin ve güzel, bilmediğim bir şehirde gayet güzel, dünyada
misli bulunmaz ziynetli bir at üstünde, siz Üstadımı ona
binmiş, garptan şarka doğru beş-altı metre yüksekte, şeh-
rin üstünde uçarken selâmınıza durduk. Selâmınızı aldık.
O esnada uyandım. Şahadet getirdim. Şükrettim ki, iste-
diğim üstadı bulacağım. İki ay sonra ziyaretinize geldim.
İ k i nc i Vak ’ a :
Rüyada bir şehirde gayet kesretli
askerler ve cephane görüyorum. Biz de, güya o asker-
lerdeniz. Dedim: “Yâ Rabbi, bu askerlerin kumandanı
âlem:
çağ, zaman.
arz:
sunma, bildirme.
bâkî:
daimi, sonsuz.
bedel:
yerine, adına, namına.
cephane:
savaş malzemesi, top,
tüfet, vs.
delâlet:
delil olma, gösterme; ala-
met, işaret.
esna:
ara, aralık, sıra, vakit, za-
man, hengâm.
evvel:
önce.
fânî:
ölümlü, geçici.
garp:
güneşin battığı taraf, batı.
gayet:
son derece.
güya:
sanki.
hissiyat:
hisler, duygular.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ifade-i meram:
dilek ve maksadı-
nı anlatma, maksadı ifade et-
me.
inşaallah:
Allah izin verirse.
irtibat-ı ruhi:
ruhen bağlılık,
ilgili olma.
kesretli:
çokluğu olan, çok
fazla.
kumandan:
komutan.
mahiyet:
nitelik, tabiat, iç
yüz, esas.
malûmat:
bilgi.
merbutiyet:
bağlılık, mensup
oluş, mensubiyet, eklilik.
mesafe:
uzaklık, ara.
misl:
benzer, eş, nazır, tıpkısı.
muhabbet:
sevgi, sevme.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
Rabbi:
benim Rabbim, Al-
lah’ım.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
ruh:
his, duygu.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
selâm:
barış, rahatlık, sela-
met ve esenlik dileme.
selâm:
karşılama, saygıyla
karşılama.
şahadet:
İslâmın beş şartın-
dan biri olan kelime-i şehadet
getirme.
şark:
güneşin doğduğu yön,
doğu.
şükür:
görülen bir iyiliğe karşı
hoşnutluk ve memnunluk ifa-
de etme, teşekkür.
ümmî:
okuma yazması olma-
yan, okumamış.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vakıa:
olay.
zindan:
hapishane.
ziynet:
süs.
| 348 | BARLA LÂHİKASI
1...,338,339,340,341,342,343,344,345,346,347 349,350,351,352,353,354,355,356,357,358,...720
Powered by FlippingBook