envar-ı Kur’âniyeden Risale-i Nur ile, cihanın cihat-ı sit-
tesini ve semanın yüzünü aydınlatan ve yaralı olup ölme-
yen ehl-i imanın yaralarını tedavi ve seksen yaşında ihti-
yarlarını şab-ı emret ve gençlerini masum bir hâle, Haz-
ret-i Eyyûbvari, hayat bahşine vesile olan hadim-i Kur’ânî-
nin ve Nur Risalelerini, değil Hazret-i Şeyh
(
KS
)
altıncı asır-
dan on dördüncü asırda görmesi, kütüb-i sabıkada rem-
zen ve Hazret-i Kur’ân’da sarahaten göstermeleri, “O
kitab-ı mübarekin şe’nindendir” diyebileceğim. İnşaallah
vazifenin makbuliyetine işarettir ki, vazifenin ehemmiye-
tine binaen Cenab-ı Hak onu çok zaman evvel göstere-
rek, Mebus-i Âlem Güzide-i Benîâdem Efendimizden, Hu-
lefa-i Raşidînden (radıyallahü anhüm), aktab-ı evliyadan
öyle bir manevî kuvvet teraküm etmiş oluyor ki, değil bu
zamanın kör ve sağırları, dünyanın en azgın firavun ve
nemrutları da olsa yine korkacakları ve ağız açamayacak-
ları bedihîdir. Dilerim Cenab-ı Hak’tan, envar-ı Kur’âni-
yenin
(1)
$G o
?ƒo
°Sn
Q l
ós
ªn
ëo
e *G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B ’
bayrağı altında topla-
nan ehl-i imanın ellerine yetişmesiyle, ilâyevmi’l-kıyam o
envarın tevessüüne ve neşrine hayatını feda eden ve ede-
cek erbabının teksirini ihsan buyursun; âmin, âmin, bi-
hürmeti Seyyidi’l-Mürselîn...
Sevgili Üstadım!
Yarım yaşımın tercüman olduğu şu
arîzama, yarım nazarla bakıp afv ü kusur buyurmanızı
diler, el ve eteklerinizden öper, bize ve bütün âleme
afv ü kusur:
kusurların affedil-
mesi.
aktab-ı evliya:
kutup evliyaları.
Büyük evliyalar.
âlem:
cihan, evren.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
ariza:
isteklerini arz etme, dile
getirme, alttan üste takdim edi-
len yazı veya mektup.
bahş:
bağış, ihsan, verme.
bedihî:
delilsiz, açık olan, besbel-
li, aşikâr.
bihürmeti seyyidil-mürselin:
peygamberlerin efendisi hürme-
tine.
binaen:
den dolayı, -den ötürü, -
için, -dayanarak, yapılarak, bu se-
bepten.
Cenab-ı Hak:
Allah (c.c).
cihat-ı sitte:
dört taraf, her yönü.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
envar:
nurlar, aydınlıklar, ışıklar.
envar-ı kur’âniye:
Kur’ân nurları,
Kur’ân parıltıları, ışıkları.
Envar-ı Kur’âniye:
Kur’ân nurları.
erbap:
kişiler, iyi insanlar.
evvel:
önce.
fedâ:
uğruna verme.
firavn:
firavun.
güzide-i ben-i Âdem:
insanların
en seçkini.
hadim-i Kur’âni:
Kur’ân hizmet-
kârı.
hâle:
durum, vaziyet.
haşiye:
dipnot.
Hulefa-i Raşidin:
dört halife.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
ihtiyâr:
yaşlanmış kimse, yaşlı.
ilâ:
son, nihayet, dek, değin, ... ye,
... ye kadar.
inşaallah:
Allah izin verirse.
kitab-ı mübarek:
mübarek kitap,
Kur’ân.
kusur:
özür kabul etme, ayıpla-
mama.
kütüb-i sabıka:
Önceki, geçmiş
kitaplar.
makbuliyet:
makbullük, beğenil-
mişlik, geçerlilik.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
mebus-i âlem:
âlem mebusu,
âlemin vekili.
nazar:
bakış, dikkat.
nemrut:
Hz. İbrahim’in pey-
gamber olarak gönderildiği
bölgede saltanat sürdüğü ri-
vayet edilen Babil’in kurucu-
su ve hükümdarı; Cenab-ı
Hakka karşı kibir taslayarak
isyan eden ve Hz. İbrahim’i
ateşe attıran kâfir hükümdar.
neşr:
herkese duyurma, yay-
ma, tamim.
Radıyallahü anhüm:
Allah
onlardan razı olsun.
remzen:
remiz ile, işaret ede-
rek, işaretle.
sarahaten:
açıkça, açıktan
açığa.
sema:
gökyüzü, gök.
şabb-ı emret:
sakalı bıyığı
çıkmamış genç.
şe’n:
hâl, keyfiyet, durum,
özellik, yapı, istidat.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
teksîr:
çoğaltma, artırma.
teraküm:
birikme, yığılma,
toplanma.
tercüman:
ifade eden.
tevessü:
genişleme, yayılma.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vazife:
görev.
vesile:
aracı, vasıta.
yevmi’l-kıyam:
kıyamet gü-
nü.
1.
Allah’tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed (
ASM
) Onun resulüdür. (Muhammed Suresi: 19.)
| 342 | BARLA LÂHİKASI