Barla Lâhikası - page 335

Œ
174
œ
[Ahmed Hüsrev’in fıkrasıdır.]
Sevgili Üstadım!
Aktab-ı Hamse-i Azîmenin birincisi ve
Gavs-ı Azam
na-
mıyla müştehir Şeyh-i Geylânî Hazretlerinin, şimdiki
Kur’ân’ın hadimlerine bakan kasidesindeki ihbarat-ı gay-
biye-i mühimmeyi havi, kıymettar risaleyi kardeşlerime
ve dostlarıma okudum. Ve inşaallah fırsat buldukça yine
okuyacağım. Rahatsızlığım, bir suretinin takdimine fırsat
bahş etmediği gibi, Otuz İkinci Sözün, Birinci ve İkinci
mevkıflarından da üç dört sahifeden daha fazla yazmak-
lığıma mâni oldu.
Sevgili Üstadım!
O büyük şeyhin mazhar olduğu o
büyük tecelli ve nail olduğu o büyük eltaf-ı sübhaniye ile
sekiz yüz senelik mesafeyi gören ve bu müddet arasında
gelip geçenlere ve bu günün dehşetini ehl-i zevk ve keş-
fe gösteren, yazılarında ki o derin ve pek ince manalar,
idrak edebildiğim kadarını düşünürken, ehl-i gafletin na-
zarından saklanmış olan ve fakat ehl-i hakikatin görmesi-
ne mâni olmayan maziyi hatırladım. Ve bu risalenin
feyziyle mücahede-i maneviyenizden ve etrafınızda top-
lanmış olan fedakâr, mücahit talebelerinizden ve maruz
kaldığınız mühlik felâketlerden ve nail olduğunuz, bu
kadar azîm eltaf-ı ilâhiyeden başlayarak, Şah-ı Geylânî’ye
kadar ve ondan Asr-ı Saadete kadar uzanan, o uzun za-
manı hayalen gezdim. O büyük Gavs’ın sekiz yüz sene
evvel ilân ettiği bu hakikatin karşısında hayran oldum. O
BARLA LÂHİKASI | 335 |
ilân ve mühimme:
yayma, du-
yurma.
inşaallah:
Allah izin verirse.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kaside:
övgü maksadıyla yazılmış
şiir ve bu şiirin nazım şekli.
mâni:
engel, mania, set.
maruz:
uğramak, etkilenmek.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mazi:
geçmiş zaman.
mesafe:
uzaklık, ara.
mevkıf:
kısım, parça, bölüm, bi-
rim.
mücahede-i maneviye:
manevî
olarak yapılan cihat.
mücahit:
cihat eden, savaşan.
müddet:
süre, zaman.
mühlik:
tehlikeli.
müştehir:
iştihar eden, şöhret
bulan, şöhret kazanan, meşhur,
ünlü.
nail:
kavuşma, ulaşma, erme.
nam:
ad.
nazar:
bakış, dikkat.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki her
bir bağımsız bölüm.
suret:
nüsha, kopya.
takdim:
arz etme, sunma.
talebe:
öğrenci.
tecelli:
Allah’ın lutfuna nail olma.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
Aktab-ı Hamse-i Azime:
beş
büyük kutup, şeyh.
Asr-ı Saadet:
Peygamberimiz
Hz. Muhammed’in (
ASM
) pey-
gamber olarak dünyada bu-
lunduğu devir.
azîm:
büyük, yüce, ulu.
bahş:
bağış, ihsan, verme.
dehşet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
ehl-i gaflet:
dünyaya dal-
dığından dolayı ahiretin far-
kında olmayan.
ehl-i hakikat:
hakikati arzu-
layanlar, gerçeği bulup onun
peşinden gidenler; Allah ada-
mı.
ehl-i zevk ve keşf:
keşif ve
kerametten zevk alan.
eltaf-ı süphaniye:
süphan
olan Allah’ın lütufları; güzel-
likleri ve nimetleri.
evvel:
önce.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, fe-
da eden.
felâket:
musibet, büyük dert,
bela.
feyz:
ihsan, bağış, kerem.
Gavs:
Abdülkadir-i Geylânî
Hazretleri.
Gavs-ı Azam:
en büyük gavs,
Abdülkadir-i Geylânî Hazret-
lerinin namı.
hâdim:
hademe, hizmetçi.
hakikat:
gerçek, doğru.
hâvî:
içine alan, kapsayan,
kuşatan.
hayalen:
hayalî bir şekilde.
idrak:
akıl erdirme, anlama,
kavrama kabiliyeti.
ihbarat-ı gaybiye:
önemli
geçmiş veya gelecek zamana
ait verilen haberler.
1...,325,326,327,328,329,330,331,332,333,334 336,337,338,339,340,341,342,343,344,345,...720
Powered by FlippingBook