bu inayetlerden bizleri de hissedar ederek, vazifemizde
her an gayret ve ciddiyet tavsiye ediyorsunuz.
İşte sevgili Üstadım, bu kadar ikram-ı İlâhî karşısında
bir taraftan kulluk edemediğim için gözlerim yaşarıyor.
Kalbim ağlıyor. Diğer taraftan da barigâh-ı Samediyete
afv olunmaklığım için yalvarırken, bîhad ve bîhesap min-
net ve teşekkürlerimi takdim ediyorum. Ve sevgili Üsta-
dıma ve muhterem fedakâr kardeşlerime muvaffakıyet ve
selâmetler ihsan edilmesi için duagû oluyorum, kıymet-
tar Üstadım, Efendim Hazretleri.
Günahkâr Talebeniz
Ahmed Hüsrev
ì®í
Œ
175
œ
[Re’fet Bey’in fıkrasıdır.]
Pek Muhterem ve Sevgili Üstadım Efendim!
Bu defa göndermiş olduğunuz Gavs-ı Geylânî Hazretle-
rinin ihbar-ı gaybiyesi, çok şayan-ı hayret ve teemmül bir
mesele-i mühimmedir. Büyük zevk-i ruhanî ile okumakla
beraber, fakir talebeniz bunu çoktan hissetmiştim. Üstadı-
mızın bu zaman için, mühim bir vazife-i maneviyesi var.
Lâkin henüz ifşa etmiyor, mektum tutuyor, fikrindeyim ve
bu fikrimi bazı hâlis kardaşlarıma da söylemiştim. Geçen
sene Sabri Efendi’ye yazmış olduğunuz mektupların
birinde de şu fıkrayı görmüştüm. “İmam-ı Rabbanî, ‘Son
BARLA LÂHİKASI | 337 |
şayan-ı hayret:
hayret edilecek,
şaşılacak, şaşırmaya değer şey,
hayret verici şey.
takdim:
arz etme, sunma.
talebe:
öğrenci.
teemmül:
inceden inceye, etraflı-
ca düşünme.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vazife:
görev.
vazife-i maneviye:
maneviyata
ait; ruha ait vazife, görev iş.
zevk-i ruhanî:
ruha ait zevk, ru-
hun hissedebildiği zevk.
barigâh-ı Samediyet:
her
şeyin ona muhtaç hiçbirşeye
muhtaç olmayan Allah’ın hu-
zuru.
bîhad:
hadsiz, sınırsız, pek
çok.
bihesap:
sayısız, hesapsız.
ciddiyet:
ciddîlik.
defa:
kere, kez, yol.
duagû:
dua okuyan, dua
eden, duacı.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, fe-
da eden.
günahkâr:
günahlı, günah iş-
lemiş.
halis:
samimî, her amelini
yalnız Allah rızası için işleyen.
hissedar:
hisse sâhibi, hissesi
olan.
ifşa:
duyurma, gizli bir şeyi
yayma.
ihbar-ı gaybî:
gayba ait ha-
ber, geçmiş veya gelecek za-
mana ait haber.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
ikram-ı İlâhî:
Allah’ın ikram
ve ihsanı.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mektum:
gizli, saklı, ketme-
dilmiş.
mesele-i mühimme:
mühim,
önemli mesele.
minnet:
iyiliğe karşı duyulan
şükür hissi.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
muvaffakıyet:
başarı.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
selâmet:
kurtulma, selâmete
çıkma.