onuncu gündedir. Dördüncü ve Sekizinci Lem’aları da
bu mah-ı gufranın on dördüncü günü aldım. Posta bir
gün evvel geldiğine ve bir gün de postada kalışına veya
birinci makama sayılırsa bu nurlu eser de, sanki rama-
zanın her gününde bir lem’a alarak, yerini bulmakla,
hem bu adetlerin boşuna konulmadığına, hem de
(1)
l
In
ôp
Ør
¨n
e o
¬n
£n
°Sr
hn
G
olan aşr-ı sâni-i ramazanda yazıldığı ma-
halle yetişeceğine sarahat derecesinde delâlet ediyor.
Şu saatte şuaatını gözüme sokan güneş gibi, bu kadar
nurlu ve zahir hakaikı mahza bir inayet-i İlâhî olarak, bu
bîçareye gösterilen, bu mübarek eserlerden, bu nurların
bihavlillâh gurupsuz tulû ettikleri mahalle, Utarit ve Züh-
re gibi maddeten ve manen yakın bulunan Hizbü’l-Kur’-
ân’a dahi hafız, sadık, halis ve salih kardeşlerimin daha
çok esrar anlayacaklarını şüphe etmiyorum.
Madem ki, merkez-i feyze en uzak bulunan âciz bir kar-
deşlerinin, mübarek eserler hakkındaki duyguları, kendi-
lerinin de lâyıklı, manalı çok değerli ihtisâslarını beyana
vesile oluyor. İnşallah bu hareketleri hizmet-i Kur’ân’dan
ma’dud olur. Âlî huzurunuzda kardeşlerimle biraz konuş-
mak istiyorum.
Kardeşlerim!
Bu bîçarenin nurlarla iştigali üç devreye ayrılmıştır:
BARLA LÂHİKASI | 351 |
merkezi.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
ramazan:
kamerî ayların doku-
zuncusu ve üç ayların sonuncusu,
oruç ayı.
sadık:
sözünde, işinde doğru
olan, dostluğu ve bağlılığı içten
olan.
sâlih:
dinin emir ve yasaklarına
uygun hareket eden, takva sahi-
bi, müttakî.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belirlilik.
şuaat:
şualar, ışınlar, parıltılar.
tulû:
doğma, doğuş.
Utarit:
güneşe en yakın gezegen,
Arzıtilek, Merkür.
vesile:
bahane, sebep.
zahir:
açık, âşikar.
Zühre:
Çoban Yıldızı, sabah yıldı-
zı, Venüs.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
aşr-ı sâni-i ramazan:
rama-
zan ayının onikinci günü.
beyan:
anlatma, açıklama.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alamet, işaret.
eser:
telif, kitap, yayın.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
evvel:
önce.
gufran:
affetme, merhamet
etme.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
halis:
katışıksız, saf, duru.
hizbü’l-Kur’ân:
Kur’ân taraf-
tarı, Kur’ân grubu.
hizmet-i Kur’ân:
Kur’ân hiz-
meti.
ihtisâs:
hissetme, duyma.
inayet-i ilâhi:
Allah’ın yardı-
mı, lütfu, ihsanı.
inşaallah:
Allah izin verirse.
iştigal:
bir işle uğraşma, meş-
gul olma.
lâyık:
yakışan, yaraşır, ya-
kışır.
maddeten:
maddî olarak.
madem:
değil mi ki.
mâdud:
addedilen, sayılan.
mahza:
safi, halis, katıksız,
sırf, tam, tâ kendisi, aslı.
mana:
anlam.
manen:
mana bakımından,
manaca.
merkez-i feyiz:
ilim, irfan
1
. Ortası mağfiret (bağış)… (Münzirî, et-Tergip ve’t-Terhib, 2: 94-95.)