Bi r i nc i s i :
Üstad Hazretleriyle ilk teşerrüf etmek sa-
adetine nail olduğumdan itibaren intişar etmiş olan eser-
leri, kendim için istinsah etmek.
İ k i nc i s i :
Yine muhterem Üstadımın emirlerine imti-
salen
Sözler
’in, muhtelif tabaka-i nâsa tesirleri ve kabil-i
cerh, lâzımü’t-tashih, mucib-i itiraz cihetleri olup olmadı-
ğı hakkında, kasır aklımla anlayabildiğim kadar ve kısa
görüşümle seçebildiğim kadarını arz eylemek ve bütün fır-
satlardan istifade ile, din kardeşlerıme faydalı olmak, on-
lara da, bu nurları göstermek, dikkat-i nazarlarını celp et-
mek, kalbî ve bâtınî yaralarına merhem eylemek emeliy-
le, ihtiyârsız ve manevî bir tesir altında âsâr-ı Nuru aşk ile
okumak.
Üçüncüsü:
Yine aziz ve müşfik Üstadımın emirlerine
mutavaatla, bildiğiniz veçhile her birisi bir türlü letafet ve
belâgat ve celâdette ve çok kolaylıkla akıllara hayret ve-
recek tarzda intişar etmekte olan, nurlu âsâr hakkındaki
ihtisaslarımı arz eylemek ve bizzat veya kardeşlerim na-
mına, bazı Kur’ânî müşkilât ve tereddüdatı makam-ı fey-
ze takdim ederek, bu tarikle hem müşkülün halline, hem
de sail ile birlikte, diğer kardeşlerimin da istifadelerine âci-
zâne hizmet eylemek. Denizden katre mesabesindeki bu
Kur’ânî hizmetten dolayı, bu bîçareye bir kıymet atfetme-
yiniz. Çünkü maalesef hiç liyakatım olmadığını ben çok
iyi biliyorum
(1)
%G p
án
ªr
Mn
Q r
øp
e Gƒo
£n
æ`r
?n
J n
’
ayet-i celîlesi ümit
vermemiş olsa, isyanımın nihayetsizliği karşısında çıldır-
mak işten bile değil.
âcizâne:
âciz ve güçsüz bir şekil-
de.
arz:
sunma, bildirme.
asar:
eserler.
asar-ı Nur:
Nur eserleri.
aşk:
şiddetli sevgi, sevda, muhab-
bet, gönül verme, candan sevme,
alâka, iptilâ.
ayet-i celile:
azîm ve yüce mana-
ları ihtiva eden ayet.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bâtınî:
içe ait, dahilî.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; bir şeyde saklı bulu-
nan derin anlam.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
bizzat:
kendisi, kendi, şahsen.
celâdet:
yiğitlik, bahadırlık, kah-
ramanlık, kuvvet ve şiddetlilik.
celp:
çekme, çekiş, kendine çek-
mek.
cihet:
yön, görüş açısı.
dikkat-i nazar:
inceden inceye
düşünme ve bakma, bakış inceli-
ği.
emel:
amaç, arzu, istek.
faide:
fayda.
hall:
çözme, çözülme, karışık bir
meselenin içinden çıkma.
hizmet:
görev, vazife.
ihtisas:
hisler, duygular.
ihtiyârsız:
irade ve istem dışı.
imtisalen:
imtisal ederek, uyarak,
tâbi olarak.
intişar:
yayılma, dağılma, neşro-
lunma.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
istinsah:
nüshasını yazma, örne-
ğini çıkarma, kopya etme.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik,
emre karşı gelme.
itibaren:
den beri, ...den başlaya-
rak, itibar ederek.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
kıymet:
değer.
kabil-i cerh:
reddi mümkün.
kalbî:
kalble ilgili, kalbe ait.
kasır:
kısa.
katre:
damla.
Kur’ânî:
Kur’an’a ait, Kur’an’dan
gelen.
lâzımü’t-tashih:
düzeltme gere-
ği.
letafet:
latiflik, hoşluk, incelik.
liyakat:
layık olma, ehliyet.
makam-ı feyz:
ilim makamı.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
merhem:
ilaç; acıyı, kederi
teskin eden şey.
mesabe:
derece, menzile,
rütbe.
mucib-i itiraz:
kabul etme-
me sebebi.
mucip:
icap eden, gerektiren.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
müşfik:
şefkatli, merhametli,
sevgi ve ilgi gösteren.
müşkil:
güçlük, zorluk, engel.
müşkilât:
müşkiller, güçlük-
ler, zorluklar, çetinlikler.
nail:
kavuşma, ulaşma, erme.
nam:
adına, yerine.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
saadet:
mutluluk.
sâil:
soran, isteyen.
tabaka-i nas:
insanların taba-
kası.
takdim:
arz etme, sunma.
tarik:
yol.
tarz:
biçim, şekil.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
tereddüdat:
tereddütler.
tesir:
etki.
teşerrüf:
tanışma.
Üstad:
Bediüzzaman Said
Nursi Hazretlerinin, özel isim
yerine geçen bir sıfatı.
vechile:
vecih ile, o cihetten,
yönden.
1.
Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. (Zümer Suresi: 53.)
| 352 | BARLA LÂHİKASI