Barla Lâhikası - page 354

Allahü Zülcelâl Hazretleri cümlemizi muhafaza buyur-
sun. Âmin. Dareynde bais-i necatımız olan bu hizmeti bil-
külliye terk edecek olursak, o zaman helâkimiz muhak-
kaktır. Madem ki, elimizde ma’fuv olduğumuza dair se-
nedimiz yok. Bais-i feyzimiz Üstadımız Hazretlerinin biz-
lere şefkatinden dolayı, keramet-i gaybiyeden haber ver-
dikleri müjdeler, yalnız şevkimizi ve şükrümüzü arttırma-
ya vesile olmalı. isimlerinin sarahaten zikredildiğini bildir-
mekle beraber, gösterdikleri âlî feragat, cümlemiz için na-
zar-ı ibretle görülmeli ve cidden taklit olunmalıdır.
Yine, emirlerindendir ki, bizler hizmetle muvazzafsız,
mükellefiz. Netice ile değil. Bu Nurlu hizmette bizleri bir-
leştiren Allahü Zülcelâl’den niyazım: Haşirde de liva-i
Muhammedî
(
ASM
)
altında haşir ve cem olmaklığımızdır.
(1)
o
º«/
?n
©r
dG o
™«/
ª°s
ùdG n
âr
fn
G n
?s
fp
G És
æp
e r
? s
Ñ`n
?n
J Én
æ s
`Hn
Q s
ºo
¡
s
?dn
G
Müsaadenizle sadede geliyorum:
Otuz Birinci Mektubun Yedinci Lem’asına esas olan
üç ayet-i celîlenin tefsiri harika bir tarzdadır. Bilhassa
İkinci veçhile Birinci vechin İkinci ihbar-ı gaybî ciheti işi-
tilmemiş bir surettedir. bu Mektubun Üçüncü Lem’ası ki,
(2)
n
¿ƒo
©n
Lr
ôo
J p
¬r
«n
dp
Gn
h o
ºr
µ`o
ër
dG o
¬n
d o
¬n
¡r
Ln
h s
’p
G l
?p
dÉn
g m
Ar
Àn
T t
?o
c
ayetinin
mealini ifade eden
(3)
?/
bÉn
Ñr
dG n
âr
fn
G?/
bÉn
H Én
j @?/
bÉn
Ñr
dG n
âr
fn
G ?/
bÉn
H Én
j
cümlelerinin gösterdikleri iki hakikatten çok büyük feyiz
aldım. Gariptir ki, bu mübarek eser,
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
amin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
ayet-i celile:
azîm ve yüce mana-
ları ihtiva eden ayet.
bais-i feyz:
ilim sebebi.
bais-i nerat:
sıkıntıdan kurtaran.
bilhassa:
özellikle.
bilkülliye:
büsbütün, bütün bü-
tün.
cem:
toplama, bir araya getirme.
cidden:
ciddî olarak, gerçek ola-
rak.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dair:
alakalı, ilgili.
dâreyn:
her iki dünya, dünya ve
ahiret.
eser:
telif, kitap, yayın.
ferâgat:
hakkından isteyerek
vazgeçme.
feyiz:
ilim, irfan.
garip:
tuhaf, hayret verici.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hakikat:
gerçek, doğru.
hârika:
olağanüstü.
haşr:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın ölüleri diriltip mahşere çı-
karması.
helâk:
yıkılma, bitme, mahvolma,
harap olma.
hizmet:
görev, vazife.
ihbar-ı gaybî:
gayba ait haber,
geçmiş veya gelecek zamana ait
haber.
keramet-i gaybiye:
gaybla ilgili
keramet, istikbal ile alâkalı kera-
met.
liva-i muhammedi (a.s.m):
Hz.
Muhammed’in sancağı.
ma’füvv:
suçu
affedilmiş,
bağışlanmış.
meal:
mana, anlam, mefhum.
muhafaza:
koruma.
muvazzaf:
vazifelendirilmiş, ken-
disine görev verilmiş, vazifeli.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
mükellef:
sorumlu ve yükümlü
olan, bir şeyi yapmaya mecbur
olan, vazifeli.
müsaade:
izin.
nazar-ı ibret:
ders alınacak, ibret
alınacak bakış, ibret verici görüş.
niyaz:
Allah’a yalvarma ve yakar-
ma.
sadet:
konuşulan madde, asıl
konu.
sarahaten:
açıkça, açıktan
açığa.
senet:
güvence, dayanak.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şefkat:
karşılıksız sevgi besle-
me, içten ve karşılıksız mer-
hamet.
şevk:
keyif, neşe, sevinç.
şükür:
teşekkür.
taklit:
benzemeye veya ben-
zetmeye çalışma.
tarz:
biçim, şekil.
tefsîr:
açıklama, izah.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vechile:
vecih ile, o cihetten,
yönden.
vesile:
aracı, vasıta.
zikir:
anma, bildirme.
1.
Allah’ım, ey Rabbimiz! Bu hizmetimizi kabul buyur. Şüphesiz sen her şeyi hakkıyla işiten,
her şeyi hakkıyla bilensin. (Bakara Suresi: 127.)
2.
Her şey helâk olup gidicidir–Ona bakan yüzü müstesna.) Hüküm ve Hükümranlık Onundur,
Sizde Ona döndürüleceksiniz. (Kassas Suresi: 88.)
3.
Bâkî Sensin, ey Bâkî! • Bâkî Sensin, ey Bâkî.
| 354 | BARLA LÂHİKASI
1...,344,345,346,347,348,349,350,351,352,353 355,356,357,358,359,360,361,362,363,364,...720
Powered by FlippingBook