nağmesini dinleyen, meşk eden yoldaşlarına, dâreynde
selâmet ve saadet ve muvaffakıyetler temenni ve niyaz
eylerim.
Şairin zamana muvafık bir beyti:
Bir mevsim baharına geldik ki, âlemin:
Bülbül hamuş, havz tehî, gülistan da harap.
Ben de derim:
Öyle bir bid’alar devrindeyiz ki, İslâm’ın:
Bir bülbülü, bir gülistanı kalmış Kur’ân’ın.
Keramet-i Gavsiyeyi henüz kimseye okuyamadım. İçin-
de bu bîçareden bahis edilişi okumak hususunu düşündü-
rüyor. Mübarek ramazan
(HAŞİYE)
bir an evvel bu isyankâr-
ların, kadirnaşinasların elinden yakayı kurtarmaya çalışır
vaziyette, sür’atle elimizden gitmektedir. İmam Ömer
Efendi’nin geçen sene ramazanın hikmetleri eserinin, ra-
mazan ayı geçtikten sonra gelişinden, benim gibi müte-
essir olmuştu. Bu ramazanın birinci cuma hutbesinde,
ben de hazır olduğum hâlde, yüzlerce cemaate, bu nurlu
hikmetlerden bir kaçını hemen aynen okudu. Bu anda bu
fakirde husule gelen şükür hislerini tarif edemeyeceğim.
(1)
»
u
Hn
Q p
?°r
†n
a r
øp
e Gn
ò'
g! o
ór
ªn
ër
dn
G
Hulûsî
ì®í
BARLA LÂHİKASI | 357 |
namaz kıldıran kişi.
kadirnaşinas:
kıymet bilmez,
değer bilmez.
Keramet-i Gavsiye:
Seyyid Ab-
dülkadir Geylânî’nin kerâmeti.
meşk:
ders.
mevsim:
belirli vakit, hengâm,
dönem, devre.
muvafık:
uygun, uyar, münasip.
muvaffakıyet:
başarı.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
müteessir:
teessüre kapılan, hü-
zünlü, kederli, mahzun.
nağme:
güzel ses, ahenk, ezgi.
niyaz:
Allah’a yalvarma ve yakar-
ma.
ramazan:
kamerî ayların doku-
zuncusu ve üç ayların sonuncusu,
oruç ayı.
saadet:
mutluluk.
selâmet:
esenlik.
sür’at:
çabucak, hızla.
şükür:
teşekkür.
tarif:
etrafıyla anlatma, anlatılma,
etrafıyla bildirme, bildirilme.
tehî:
boş.
temenni:
dilek, istek, arzu.
vaziyet:
durum.
yoldaş:
arkadaş, dost.
âlem:
cihan, evren.
bahis:
konu.
beyt:
iki mısradan oluşan şiir.
bîçare:
çaresiz, zavallı, şaşkın.
bid’a:
dinin aslına uymayan
adet ve uygulamalar..
cemaat:
bir imama uyup na-
maz kılan Müslümanlar top-
luluğu.
dâreyn:
her iki dünya, dünya
ve ahiret.
devir:
dönem, süresi belli za-
man parçası.
evvel:
önce.
gülistan:
gül bahçesi, gül tar-
lası.
hâmûş:
susmuş, sessiz, su-
san, sessiz duran, sakit.
harâp:
alt üst olmuş.
haşiye:
dipnot.
havz:
havuz.
hâzır:
mevcut, amade.
hikmet:
İlahî gaye, gizli se-
bep, fayda.
husûl:
olma, meydana gelme.
husus:
şekil.
hutbe:
Cuma veya bayram
namazlarında hatip tarafın-
dan minbere çıkılarak yapılan
İlâhî emirleri hatırlatan ko-
nuşma ve dualar.
imam:
namazda kendisine
uyulan, Müslüman cemaate
1.
Rabbimin bu fazlından dolayı ezelden ebede kadar Allah’a hamd olsun. (Metnin
“Elhamdülillâh kısmı bir çok ayette geçmektedir. Sonraki kısmı ise Neml Suresi: 40.)
HAŞİYE:
Gariptir ki, Hulûsî’nin bu sözünü belki yirmi defa tekrar etmi-
şim. Süleyman gibi dostlar şahittirler. Demek bir hakikat var ki, ikimi-
zi böyle söyletmiş.