feryat eden kardeşlerimizin hissiyatına bu âcize, bu faki-
re iştirak ediyorum.
Âcize Talebeniz
Müzeyyene
ì®í
Œ
187
œ
[Ahmed Hüsrev’in fıkrasıdır.]
Senelerden beri zalimlerin pençe-i zulmünde inleyen
bu bîçare Müslüman kardeşlerinizle geçirmekte olduğu-
nuz bu mübarek bayramın, belki dokuzuncusunu ücra
köşelerinde, dostlarınızdan uzak, akraba ve taallûkatınız-
dan mahrum bir vaziyette, teâlî ve terakkisi için çalıştığı-
nız cemiyet-i İslâmiye arasından uzaklaştırıldığınız bir hâl-
de geçireceğinizi hatırladıkça yüreğim parçalanıyor, ru-
hum azîm bir elemle yanıyor, gözlerimden yaşlar dökülü-
yor. Kalbimden yükselip gelen bir sesle, “Ağla, hem çok
ağla! Belki rahmet-i İlâhiyenin nüzulü ve âlem-i İslâm’ın
saadet ve selâmeti için ağlayanlarla beraber ağla” diyor.
Bu anda kalb gözüm bu hüzne iştirak ederek, Dicle ve
Fırat ve Nil-i Mübarek gibi âlem-i gayp vadilerinde sular
akıtarak ağlıyor.
Ah Sevgili Üstadım!
Ehl-i gaflet gülerken, ehl-i il-
had nefsî müştehiyatları arkasında koşarken, biz ne acı
hayatlarla karşılaşıyoruz. Âh sevgili Üstadım, Cenab-ı
Hak bize saadet vermeyecek mi? Acaba bu gün daha çok
BARLA LÂHİKASI | 365 |
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî var-
lık.
saadet:
mutluluk.
selâmet:
esenlik.
taallûkat:
hısımlar, yakınlar, ak-
rabalar.
talebe:
öğrenci.
teâlî:
yükselme, yücelme, çok
yüce olma.
terakki:
ilerleme, gelişme.
ücra:
çok uçta, uç yer, kenarda
olan, sapa, tenha, sakin ve uzak
yer.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vaziyet:
durum.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
âcize:
güçsüz, kabiliyetsiz,
beceriksiz.
âlem-i gayp:
gayp âlemi, gö-
rünmeyen, fakat varlığı kesin
olan ve mahiyeti allah tara-
fından bilinen başka dünya-
lar.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
azim:
çok, fazla.
bîçare:
çaresiz, zavallı, şaşkın.
cemiyet-i İslâmiye:
İslâm
topluluğu.
Cenab-ı Hak:
Allah (c.c).
ehl-i gaflet:
dünyaya dal-
dığından dolayı ahiretin far-
kında olmayan.
ehl-i ilhad:
ilhad ehli, doğru
meslek ve dinden, hak yolun-
dan çıkıp bâtıl yola sapan
imansızlar, dinsizler.
elem:
dert, üzüntü, kaygı, ta-
sa.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
feryat:
haykırma, çığlık.
hissiyat:
hisler, duygular.
hüzn:
keder, tasa, gam.
iştirak:
katılma, ortak olma.
mahrum:
yoksun.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müştehiyat:
iştahlılar, istekli-
ler.
nefsî:
kişiye ait, kişi ile alâka-
lı.
Nil-i Mübarek:
mübarek Nil,
bereket veren Nil nehri, Mı-
sır’a hayat veren mübarek Nil
nehri.
nüzul:
yukarıdan aşağıya in-
me, iniş.
pençe-i zulüm:
zulüm pençe-
si.
rahmet-i İlâhîye:
Allah’ın
sonsuz rahmeti, İlâhî rahmet.