Muhyiddin-i Arabî hazretlerinin makbulînden olduğu
hâlde, hatasının ve her kitabında muhdî olmamasının es-
babı, o kadar amik bir şekilde ve o derece ince bir tarzda
izah buyuruluyor ki, bu âlî dersinizi sair kardeşlerimle be-
raber okudum, dedim: “Aziz kardeşlerim, bu âlî dersten
istifade ediyor, mühim bir şey anlıyorum; fakat zübde
edemiyorum, zihnimde toparlayamıyorum. Siz ne dersi-
niz?”
Hâzırûn, dersimizin yüksekliğine işaret ederek, İslâmi-
yet’in ardı ve arkası kesilmeyen hücumlara maruz kaldığı
bir zamanda, bu nurlu eserlere kavuştuğumuzdan dolayı,
binler teşekkür ettik. Bilhassa doktora verilen son cevap
haşiyesinin letafeti yüzümüzde âsârını göstermişti.
Bir taraftan hınzır etinin hürmet-i esbabı, illeti, gayet
güzel bir surette izah edilmiş, diğer taraftan da âlî müfek-
kirenizden parlayan nurlarla, hem de pek yakında dün-
yanın ufuklarında İslâmiyet’in güneşinin parlayacağına
işaret buyuruyorsunuz. Cenab-ı Hak sizden hadsiz hesap-
sız razı olsun.
Sevgili Üstadım!
Âciz talebeniz, bu aczi ile manevî
himmetinize iltica ediyorum. Ve öyle ümit ediyorum ki,
Hallâk-ı Kerîm’im beni ihtiyârım olmayarak, istihdam et-
tiği bu vadide, duanız himmeti ile, inşaallah bir idrak ve
bir kabiliyet ihsan buyuracaktır.
Hakir talebeniz
Ahmed Hüsrev
ì®í
BARLA LÂHİKASI | 369 |
çerli.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
maruz:
uğramak, etkilenmek.
müfekkire:
düşünme gücü ve
kuvveti.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
razı:
hoşnut olma, kabul etme.
sâir:
diğer, başka, öteki.
suret:
biçim, şekil, tarz.
talebe:
öğrenci.
tarz:
biçim, şekil.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
zihin:
hafıza, bellek.
zübde:
netice, sonuç, hulâsa, öz.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
amik:
inceden ince, tafsilâtlı,
ayrıntılı.
asar:
eserler.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bilhassa:
özellikle.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru,
gerçek, Hakkın tâ kendisi
olan, şeref ve azamet sahibi
yüce Allah.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
gayet:
son derece.
hınzır:
domuz.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakir:
aşağı, adi, itibarsız.
haşiye:
dipnot.
hazırun:
hâzır olanlar, bulu-
nanlar, meydanda, göz önün-
de olanlar, huzurda bulunan-
lar.
hesapsız:
sınırsız, sonsuz.
himmet:
manevî yardım, ih-
san, lütuf.
idrak:
akıl erdirme, anlama,
kavrama kabiliyeti.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
ihtiyâr:
seçme, tercih etme.
illet:
neden.
iltica:
sığınma, güvenme, da-
yanma.
inşaallah:
Allah izin verirse.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
istihdam:
bir hizmette kul-
lanma, çalıştırma.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
letafet:
latiflik, hoşluk, ince-
lik.
makbul:
kabul edilmiş, ge-