Œ
192
œ
[Said’in bir fıkrasıdır.]
(2)
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ /
¬p
ªr
°SÉp
H
(3)
o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h%G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
Aziz, Sıddık, Fedakâr ve Vefadar Kardeşim
Kürd Bekir Bey!
Maatteessüf, bilmecburiye, nahoş ve mâlâyanî sayıla-
cak bir bahis söyleyeceğim. Fakat bu bahsim, hakikî ha-
miyetperver Türkçülere karşı değil, belki Frengîlik hesa-
bına sahtekâr bir surette Türkçülüğü kendine perde eden
mütecavizlere karşı söylüyorum. Şöyle ki:
Mülhid münafıkların en son ve alçakça ve vicdansızca
aleyhimizde istimal ettikleri bir silâhı şudur ki, diyorlar:
“Said Kürd’dür, Bir Kürd’ün arkasında bu kadar koşmak
hamiyet-i milliyeye yakışmaz.” Ben bu münafıkların vic-
dansızca desiselerine karşı değil, belki safdillerin temiz
kalbleri bunların sözleriyle bulanmamak için diyorum ki:
Evet ben başka memlekette dünyaya gelmişim. Fakat
Cenab-ı Hak beni bu memleketin evlâdına hizmetkâr et-
miş ki; dokuz sene mütemadiyen bu memleketteki mille-
tin ondan dokuz kısmının saadetine, kendileriyle hizmet
ettiğim bu havalideki insanlara malûmdur.
Hem ben bu memlekette Hulûsî, Sabri, Hafız Ali, Hüs-
rev, Re’fet, Asım, Mustafa Çavuş, Süleyman, Lütfü,
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bahis:
konu.
bilmecburiye:
mecburiyetle, zo-
runlu olarak.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
evlât:
çocuklar.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
Frengîlik:
Avrupalılık.
hakikî:
gerçek.
hamiyet-i milliye:
millî duygu ve
hislerin muhafaza edilmesi için
yapılan çaba.
hamiyetperver:
hamiyet duygu-
ları besleyen.
havali:
etraf, çevre, civar, yöre,
dolay.
hizmet:
görev, vazife.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
maatteessüf:
ne yazık ki,
üzülerek belirteyim ki.
malâyani:
manasız, faydasız,
boş (şey).
malûm:
bilinen, bilinir olan.
mülhid:
İslam dininden ayrı-
lan, Allah’ı inkar eden, dinsiz,
imansız.
mütecaviz:
saldırgan.
mütemadiyen:
sürekli ola-
rak, devamlı.
nahoş:
hoş olmayan.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
saadet:
mutluluk.
safdil:
hile, oyun bilmeyen,
kolay aldatılan, bön.
sahtekâr:
sahte şeyler ya-
pan, sahteci, hilekâr.
suret:
biçim, şekil, tarz.
vefadar:
sözünde ve dostlu-
luğunda devamlı olan, vefalı
dost.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi
kötüden ayırabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî
his.
1.
Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selamı, Rahmet ve berekâtı üzerinize olsun.
| 370 | BARLA LÂHİKASI