Barla Lâhikası - page 380

Œ
197
œ
[Babacan Mehmed Ali’nin fıkrasıdır.]
Ey Benim Ruh-i Canım Üstadım Hazretleri!
Size karşı hakkıyla talebelik vazifesini ifa edemiyorum
ve Risale-i Nur’a tam hizmet edemiyorum. Çünkü Risa-
le-i Nur’la tezahür eden kuvvet ve kudret, zekâvet, esrar
ve envarı düşündükçe, tefekkür ettikçe kendimden geçip,
bîhuş kalıyorum, öyle yüksek yerlere çıkamıyorum. İnşa-
allah Cenab-ı Hakkın izni ile, kullarına bahşetmiş olduğu
en kıymettar cevahirden bin kat ziyade kıymetli bulunan
Kur’ân-ı Hakîm’in sırlarını izhar eden risalelerden gücüm
yettiği kadar istifadeye çalışacağım. Gündüz derd-i ma-
işetle vakit bulamadığımdan, gecenin bir kısmını O Nur-
larla ışıklandıracağım.
O Nurları yazdıkça kalemim ve kalbim gayet şirin ve
ruhanî bir sevinç hissediyorum. Cenab-ı Hakka nasıl
hamd ve şükredeceğimi bilemiyorum. Bazen o Risale-i
Nurun envarına karşı ihtiyârım elimden gidiyor. Gafletli
geçmiş zamanımı düşündükçe mahzun ve mükedder bu-
lunuyorum. Bu Nurları bulduktan sonra istikbalimi gör-
dükçe kahkaha ile gülüyorum, ferah oluyorum ve müfer-
rah oluyorum. On Beş senedir böyle bir hizmeti arzu edi-
yordum. Dünyanın çok safahat-ı hayatını ve zevkiyatını
gördüm. Bu ebede karşı arzuyu tatmin ve işba etmiyor-
dular.
İşte tam o arzuyu tatmin ve temin edecek gıdayı Risa-
le-i Nur’da buldum, elhamdülillâh. Şimdiye kadar nefsim
arzu:
bir şeye karşı duyulan istek,
heves.
bahş:
bağış, ihsan, verme.
bîhuş:
şaşkın, sersem.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
cevahir:
cevherler, elmaslar, kıy-
metli taşlar.
derd-i maişet:
geçim derdi ve
zorluğu, geçim sıkıntısı.
ebed:
sonsuzluk, daimîlik.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd ol-
sun, Allah’a şükür.
envar:
nurlar, aydınlıklar, ışıklar.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
ferah:
neşeli, açık, sıkıntısız.
gaflet:
Allah’tan uzaklaşıp nefsi-
nin arzularına dalmak.
gayet:
son derece.
hamd:
teşekkür, şükran.
hizmet:
görev, vazife.
ifa:
bir işi yapma, yerine getirme.
ihtiyâr:
irade, tercih.
inşaallah:
Allah izin verirse.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
istikbal:
gelecek.
işba:
doyurma.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kahkaha:
yüksek sesle ve çokça
gülme, gülerken çıkan ses.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
mahzun:
hüzünlü, kederli,
üzüntülü.
müferrah:
feraha kavuşmuş,
gönül huzuruna ermiş.
mükedder:
kederli, üzüntülü,
tasalı.
nefs:
kötü vasıfları kendisin-
de toplayan hayırlı işlerden
alıkoyan güç.
Nur:
Risale-i Nur eserleri.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
ruhanî:
ruha ait, ruh ile ilgili.
sır:
gizlenen gerçek, saklanan
bilgi.
safahat-ı hayat:
hayat safha-
ları.
şükür:
teşekkür.
talebe:
öğrenci.
tatmin:
doyma, doygunluk.
tefekkür:
derin düşünme; eş-
yanın hakikatini, yaratıcının
sırlarını kavramak ve ibret al-
mak için zihnen ve kalben
düşünme.
temîn:
elde etme.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
zekâvet:
zekilik; çabuk anla-
ma, kavrama kabiliyeti.
zevkiyat:
zevk ve eğlenceye
dair hususlar.
ziyade:
çok, fazla.
| 380 | BARLA LÂHİKASI
1...,370,371,372,373,374,375,376,377,378,379 381,382,383,384,385,386,387,388,389,390,...720
Powered by FlippingBook