Barla Lâhikası - page 388

Œ
200
œ
[Hafız Ali’nin fıkrasıdır.]
Muhterem Üstadım!
Birinci, İkinci Sözler çok ellerde dolaştıkları için, okun-
maz bir hâlde idiler. Keza, istinsah ettim. Kalbime geldi
ki, acaba şu İslâm ve iman hücceti olan Sözlerde bir sırr-ı
tevafuk var mı diye baktım, gördüm,
(1)
»
u
Hn
Q p
?°r
†`n
``a r
øp
e Gn
ò`'
g ! o
ó`r
ªn
ër
dn
G
dedim. Anladım ki, risale-
lerde umumiyetle bir kitle-i i’caz ve Şems-i Sermedî’nin
sönmez bir ziya-i hakikati görünüyor. Nasıl ki, Kur’ân-ı
Hakîm bütün dünyaya, ins ve cinne bin küsur seneden
beri nida edip, düşmanlarını iskât ve dostlarını müferrah
edip, hükmü kıyamete kadar bâkîdir. Öyle de, Kur’ân-ı
Hakîm’in hakikî müfessiri olan Risale-i Nur ve eczaları,
bu zulümatlı perdelerin altında kendilerini gösterip, neşr-i
envar ettikleri gibi, inşaallah bir zaman olacak, zulümat
perdelerini yırtarak bütün dünyaya hitap edip, Kur’ân-ı
Mu’cizilbeyan’ın mu’cize-i bâhiresini ispat edecektir. Ce-
nab-ı Hak ilâyevmi’l-kıyam neşr-i envara hizmet eden ha-
dimlerinin teksirini ihsan buyursun.
Hafız Ali
Œ
201
œ
[Hafız Ali’nin fıkrasıdır.]
Üstad-ı Âlîşanım, Efendim Hazretleri!
On Bir Nükteyi havi
Mirkatü’s-Sünne
’yi istinsaha
muvaffak oldum. Bu ziyadar lem’a, şu zamanda şirk ile
bâkî:
daimi, sonsuz.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisim-
lerden ibaret bir yaratık.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısımlar.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
hâdim:
hademe, hizmetçi.
hakikî:
gerçek.
hâvî:
içine alan, kapsayan, kuşa-
tan.
hitap:
söylemde bulunmak, ko-
nuşmak.
hizmet:
görev, vazife.
hüccet:
delil.
hüküm:
hakimiyet, nüfuz, ku-
manda.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
ilâyevmi’l-kıyâm:
kıyamet günü-
ne değin, kıyamete kadar.
iman:
inanç, itikat.
ins:
insan, beşer, Âdemoğlu.
inşaallah:
Allah izin verirse.
iskât:
susturma.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
istinsah:
nüshasını yazma, örne-
ğini çıkarma, kopya etme.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kitle-i i’caz:
tamamı şaşırtıcı ola-
ğanüstü.
Kur’ân’ı mu’cizül-Beyan:
ifadele-
ri ile mucize olan Kur’ân.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
Mirkatü’s-sünnet:
“Peygamberi-
mizin sünnetine uymanın dere-
celeri, basamakları” anlamında,
Risale-i Nur Külliyatından bir risa-
le ismi.
mu’cize-i bâhire:
apaçık mu’cize.
muhterem:
saygı değer, hürmete
layık, saygın.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
müferrah:
feraha kavuşmuş, gö-
nül huzuruna ermiş.
müfessir:
Kur’ân-ı Kerîm’in met-
nini tefsir, şerh ve izah eden İs-
lâm âlimi.
neşr-i envar:
nurların yayılması,
nurların dağıtılması, nurların
saçılması.
nida:
bağırma, çağırma, ses-
lenme.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
Risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
sırr-ı tevafuk:
tevafuk sırrı,
uygun, denk, münasip gelme-
nin sırrı.
Şems-i Sermedî:
daimî, sön-
meyen güneş olan Cenab-ı
Hak.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bu-
lunduğuna inanma.
teksîr:
çoğalma, artma.
umumiyet:
genellik.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
üstad-ı âlîşan:
şanı yüce
üstad.
yevmi’l- kıyam:
Kıyamet gü-
nü.
ziyadar:
ziyalı, ışıklı, parlak,
aydınlık.
ziya-i hakikat:
hakikat ışığı.
zulümat:
karanlıklar, dinsiz-
lik, zulüm ve külür.
1.
Rabbimin bu fazlından dolayı ezelden ebede kadar Allah’a hamd olsun. (metnin “Elham-
dülillah kısmı bir çok ayette geçmektedir. Sonraki kısmı ise Neml Suresi: 40.
| 388 | BARLA LÂHİKASI
1...,378,379,380,381,382,383,384,385,386,387 389,390,391,392,393,394,395,396,397,398,...720
Powered by FlippingBook