Barla Lâhikası - page 393

“Elhamdülillâh” dedim. Mühim bir rüyamda arz ettiğim
vecihle, Sözlerinizin mü’minlere intişarına küçük
cemaatiniz inayet-i İlâhî ile ahize, vasıta olmuşlar.
(1)
o
ôn
Ñ`r
cn
G *n
G
sırrına mazhariyetle manevî galebeyi temin,
merkezdeki mürşidlerine müteveccih ve mürakip küçük
bir halka-i tevhidi teşkil edenler gibi, bu küçük cemaatini-
zin her biri arkasında, bir nispet-i mütezayide-i muntaza-
ma ile artan, mahrut şeklinde zümre-i muvahhidîni görür
gibi oldum.
(2)
p
ABÉ` n
«p
Ñr
`fn
’r
G o
á n
`Kn
Qn
h o
A B É n
ª n
?` o
© r
dn
G
dedim. Bu kudsî tasav-
vuru kardeşlerimize aşağıdaki levha ile daha ziyade izaha
çalışacağım. Bu nurlu tefekkür, bana büyük bir ümit bah-
şetti. Muallim Cûdî’nin kasidesindeki şu mısraı da derha-
tır ettirdi.
Cem etti kabail ve şuubu
Mevlâ’ya muhabbeti müsellem
Bir kıbleye bağladı kulûbu
Sallâllâhü Aleyhi Vesellem.
İşte, ittiba-ı sünnete
(HAŞİYE)
pek büyük ehemmiyet veren
muhterem Üstadımız da, bu asırda
(3)
l
ôj/
ón
b r
Àn
T u
?o
c
'
¤n
Y %G s
¿
p
G
sırrınca, içlerine saçılan nifak
BARLA LÂHİKASI | 393 |
ma’nın bulunduğu Mekke-i Mü-
kerreme.
kabâil:
kabileler, bir soydan türe-
miş boylar, oymaklar, cemaatler,
silsileler.
kaside:
övgü maksadıyla yazılmış
şiir ve bu şiirin nazım şekli.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kulûb:
kalbler, gönüller.
levha:
tablo, çizelge.
mısra:
bir beytin satırlarından her
biri, bir satırlık manzum söz; bir
şiiri meydana getiren satırların
her biri.
mahrutî:
konik, koni şeklinde
olan.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mazhariyet:
görünme ve tezahür
yeri olma; nail olma, şereflenme.
Mevlâ:
Allah.
muallim:
ders veren, öğretmen.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhterem:
saygı değer, hürmete
layık, saygın.
mü’min:
iman eden, inanan.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu
gösteren, rehber, kılavuz.
müsellem:
doğruluğu, gerçekliği
herkes tarafından kabul edilen.
müteveccih:
dönük.
nifak:
ikiyüzlülük, münafıklık.
nisbet-i müfezayide-i muntaza-
ma:
düzgün bir şekilde artan.
sır:
gizli hakikat.
şuûb:
cemaatler, taifeler, kabile-
ler.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şekil-
lendirme, tasarlama, kurma.
tefekkür:
derin düşünme; eşya-
nın hakikatini, yaratıcının sırlarını
kavramak ve ibret almak için zih-
nen ve kalben düşünme.
temîn:
elde etme.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vasıta:
vesile, neden.
vecih:
şekil, tarz.
ziyade:
fazlasıyla.
zümre-i muvahhidîn:
Allah’ın
birliğine inananların oluşturduğu
topluluk.
ahize:
alıcı, nakledici alet;
elektrik enerjisini mekanik
enerjiye dönüştüren alet.
arz:
sunma, bildirme.
bahş:
bağış, ihsan, verme.
bağışlayan, veren, affeden.
cem:
toplama, biriktirme.
cemaat:
topluluk.
derhatır:
hatırda, hatırda
olan.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd
olsun, Allah’a şükür.
galebe:
galip gelme, üstün-
lük.
halka-i tevhid:
bir halka.
inayet-i ilâhi:
Allah’ın yardım
ve ihsanı.
intişar:
yayılma, yaygınlaş-
ma, neşrolunma.
ittiba-ı sünnet:
Peygamberi-
miz (a.s.m) sünnetine uyma.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kıble:
namaza başlarken yö-
nelinen taraf; Kâbe-i Muazza-
1.
Allah en büyüktür.
2.
Âlimler peygamberlerin vârisleridir. (Buharî, İlim: 10; Ebu Davud, İlim: 1; İbn-i Mace,
Mukaddime: 17; Müsned, 5:196.)
3.
Muhakkak ki Allah her şeye hakkıyla kadirdir. (Bakara Suresi: 20.)
HAŞİYE:
Hulusi’nin tekerrür etmiş min haysü lâ yeş’ur bir keramet-i ih-
lasiyesi şudur ki: Yeni yazılan ve daha ona göderilmeyen risalelerin
mevzuunu teşkil eden bir esası mektubunda yazar. Adeta istiyor. Çok
defa olduğu gibi şimdi de, ittiba-ı sünnete dair Mirkatü’s-Sünne’ye sa-
rih bir surette bir hiss-i kablel vuku ile talep ediyor.
1...,383,384,385,386,387,388,389,390,391,392 394,395,396,397,398,399,400,401,402,403,...720
Powered by FlippingBook