Œ
209
œ
[Hulûsî Bey’e hitaptır.]
(2)
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
p
äGn
ôp
°TÉn
Y p
On
ón
©p
H o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h%G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
(3)
p
Qƒ t
ædG p
án
dÉn
°Sp
Q p
AGn
õr
Ln
G p
án
HÉn
à`p
µp
d p
±ho
ôr
°ün
ªr
dG n
?p
fÉn
en
R p
?p
FÉn
bn
O
Gayyur, Ciddî, Halis ve Muhlis Ahiret Kar-
deşim!
Evve l en:
Size Otuz İkinci Sözün İkinci Mevkıfını gön-
derdim.
(HAŞİYE)
Dikkat ile okuyunuz ve güzelce yazınız. Ha-
talar varsa da tashih ediniz. Acele ve hazin bir kalb ile ya-
zıldığı için içinde müşevveşiyet bulunacaktır.
San i yen:
Muvakkat bir fütur, bir tembellik sizde arız
olduğunu yazıyorsunuz. Baharda kanın galeyanından ge-
len ve gecelerin kısalmasındaki uykusuzluğundan neş’et
eden ve müstemilerin kalbleri işlere teveccüh etmelerin-
den tevellüt eden rehavet ve füturdan başka, meyanımız-
daki münasebet-i ruhiyenin rabıtasiyle, musibetin eseri
olarak bendeki sarsıntının size in’ikâsı ve sirayet etmesi
mümkündür.
Merhum Abdurrahman’ın vefatı zamanında bilmediğim
hâlde, o münasebet-i ruhiye cihetiyle fazla bir sarsıntıyı
ramazan-ı şerifte hissettim. Şimdi anladım ki, şuurî ve
ihtiyârî olmayan çok in’ikâsat vardır.
BARLA LÂHİKASI | 401 |
birim.
meyan:
ara, sıra, dönem.
muhlis:
ihlaslı, samimî; bir işi hiç
bir karşılık beklemeden sırf Allah
rızası için yapan.
musibet:
felaket, bela.
muvakkat:
geçici.
münasebet-i ruhiye:
ruhî müna-
sebet, ruhî bağ.
müstemi:
dinleyen, dinleyici, işi-
ten.
müşevveşiyet:
karışıklık, karma-
karışık vaziyet.
neşet:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
rabıta:
münasebet, alâka, bağ.
ramazan:
kamerî ayların doku-
zuncusu ve üç ayların sonuncusu,
oruç ayı.
ramazan-ı şerif:
mübarek, şerefli
ramazan ayı.
rehavet:
tembellik, gevşeklik, ih-
malkârlık, uyuşukluk, gayretsiz-
lik.
saniyen:
ikinci olarak.
sirayet:
bulaşma, geçme.
şuurî:
şuurluca, bilinçli şekilde.
tashih:
düzeltme, yanlışını gider-
me.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
tevellüt:
doğma, doğum.
vefat:
ölüm.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
arız:
sonradan meydana gel-
me.
ciddî:
ağırbaşlı, hâlleri sakin
olan kişi.
cihet:
yön.
evvelen:
evvelâ, birinci, ilk
olarak.
fütur:
zayıflık, gevşeklik,
usanç.
galeyan:
coşma, çalkalanma,
kaynama.
gayyur:
çok gayretli, çok ça-
lışkan.
halis:
hilesiz, katıksız, ka-
rışıksız, saf, duru.
haşiye:
dipnot.
hazin:
hüzünlü, acıklı.
hitap:
söylem.
ihtiyârî:
kendi isteğiyle, seçe-
rek.
in’ikâs:
aksetme, yansıma.
merhum:
rahmete kavuş-
muş, ölmüş, ölü.
mevkıf:
kısım, parça, bölüm,
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Risaletü’n-Nur eczalarını yazmak için sarf edilen zamanın dakikaları sayısınca Allah’ın selâ-
mı, rahmet ve berekâtı üzerinize olsun.
HAŞİYE:
Birinci Mevkıfı ise ramazan hediyesidir.