Œ
208
œ
[Hulûsî Bey’e hitaptır.]
(2)
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(3)
o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h%G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
Aziz Kardeşim!
Sizler sabah ve akşam duamda dâhilsiniz. Siz dahi be-
ni duanızda dahil ediniz. Şu âlemde mü’minin mü’mine
karşı en büyük yardımı dua iledir. Eğer bir adam, dostun-
dan emin ise, ki gurura girmez, onu şükre sevk etmek
için tahdis-i nimet nev’inden ona ait bir kısım ihsanat-ı
Rabbaniyeyi bahsetse, beis yoktur zannederim. İşte seni
gurursuz bildiğim için bu sırrı sana açıyorum. Şöyle ki:
Ben Sözleri yazarken ihtiyârsız olarak ekser temsilâtı, şu-
unat-ı askeriye nev’inden zuhur ediyordu. Ben hayret edi-
yordum. Neden böyle yazıyorum, sebebini bilmiyordum.
Sonra hatırıma geldi ki, belki istikbalde şu Sözleri hakkıy-
la anlayacak, kabul edip hırz-ı can edecek en mühim ta-
lebeleri askeriyeden yetişecek. Onun için böyle yazmaya
mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman askerleri bekli-
yordum. İşte mağrur olma, şükret; sen o askerlerden bah-
tiyar birisin ki, evvel yetiştin. Yirmi dört adet Sözleri me-
şagıl-i dünyeviye içinde yazmaklığın, benim bu hüs-
nüzannımı te’yit etti. Fakat bakî kalan Sözler çok mü-
himdirler. Hususan İ’caz-ı Kur’ân ve Kader Sözleri, inşa-
allah ötekileri sana yazdıran, bunları dahi yazdıracak.
BARLA LÂHİKASI | 399 |
si.
mağrur:
gururlu; kendini beğen-
miş, büyüklük taslayan.
meşagil-i dünyeviye:
dünya
meşgaleleri, dünyaya ait uğraşlar.
mü’min:
iman eden, inanan.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nev:
cins.
nev:
tür, çeşit.
sır:
gizlenen gerçek, saklanan bil-
gi.
sevk:
yöneltme, gönderme.
şuunat-ı askeriye:
askerî işler,
hizmetler.
şükür:
teşekkür.
tahdîs-i nimet:
Cenab-ı Hakka
karşı şükrünü eda etme ve teşek-
kür etme maksadıyla kavuştuğu
nimeti başkalarına anlatma.
talebe:
öğrenci.
temsilât:
temsiller, örnekler.
teyit:
kuvvetlendirme, sağlam-
laştırma; doğru çıkarma.
zuhur:
görünme, meydana çık-
ma.
âlem:
dünya.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bahtiyar:
bahtlı, talihli, mutlu.
bâkî:
daimi, sonsuz.
beis:
zarar, korku.
dahil:
içine alma, sokma.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ekser:
en çok, daha ziyade.
emin:
inanılır, güvenilir.
evvel:
önce.
gurur:
kibir, böbürlenme.
hırz-ı cân:
bağrına basıp canı
gibi koruma, canı gibi sakla-
ma.
hitap:
söylem.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hüsn-i zan:
iyi zan, güzel ka-
naat.
i’caz-ı Kur’ân:
Kur’ân’ın
mu’cizeliği.
ihsanat-ı Rabbaniye:
her şe-
yi terbiye ve idare eden Ce-
nab-ı Hakkın iyilikleri, bağışla-
rı.
ihtiyâr:
irade, tercih.
inşaallah:
Allah izin verirse.
istikbal:
gelecek zaman.
kader:
İlahî hüküm; Cenab-ı
Hakk’ın takdir ve tayin etme-
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selamı Rahmet ve bereketleri üzerinize olsun.