Otuz Üçüncünün Birinci Makamına dair sen fikrini yazdın,
Beğendiğini gösteriyorsun. Hakkı Efendi ile Müftü Efendi ve
sair ihvanların da nasıl bulduklarını anla, bana yaz. Umum kar-
deşlerime selâm ve dua ediyorum, onların duasını istiyorum.
Hulûsî Bey kardeşim, o senin selefine mektubunu oku, ve
ona acı ve ona dua et.
ì®í
Œ
210
œ
[Hulûsî Bey’e hitaben yazılmış
bir mektuptur.]
(2)
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ /
¬p
ª°r
SÉp
H
r
ón
ér
Hn
’r
G p
ÜÉn
°ùp
M p
On
ón
©p
H o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h%G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
(3)
p
Qƒ t
ædG p
án
dÉn
°Sp
Q p
AGn
õr
Ln
G r
øp
e o
¬n
`J r
CGn
ôn
b Én
e p
±ho
ôo
M p
OGn
ór
Yn
G
Sevgili Kardeşim!
Seni teşvik için değil, çünki teşvike muhtaç değilsin.
Hem medar-ı fahir olmak için değil, çünkü fahr ise ucb
ve riyaya medardır. Belki sana medar-ı şükür olmak için
diyorum ki.
Sen ve Hakkı Efendi benim için yüz ciddî talebe hük-
müne geçtiniz. Hatta diyebilirim ki: Kader-i İlâhî beni bu
yerlere göndermesi, sizleri şu vazife-i kudsiyede uyandır-
mak içinmiş. Şimdi şu zamanda iman-ı tahkikînin dersini
vermek pek büyük bir fazilettir ve kudsî bir vazifedir.
BARLA LÂHİKASI | 403 |
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
selef:
önce geçen; bir yerde, bir
işte, bir hâl ve mevkide diğerin-
den önce bulunmuş olan kimse.
talebe:
öğrenci.
ucb:
kendini beğenmişlik, kibir,
gurur.
umum:
bütün, herkes.
vazife:
görev.
vazife-i kudsiye:
mukaddes vazi-
fe, kutsal vazife.
ciddî:
mühim, önemli.
dair:
alakalı, ilgili.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
fahir:
övünme, böbürlenme.
fazilet:
değer.
hitaben:
hitap ederek, söyle-
yerek.
hükmüne:
yerine, değerine.
ihvan:
kardeşler.
iman-ı tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri
inceleyip delil ve bürhan ile
inanma.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader, Al-
lah’ın kader kanunu.
kudsî:
mukaddes, yüce.
medar:
sebep, vesile.
medar-ı fahir:
övünme sebe-
bi.
medar-ı şükür:
şükür sebebi.
muhtâc:
gerek duyan.
müftü:
İl ve ilçelerde din işle-
rine bakan ve dinî meseleler-
le ilgilenen görevli kimse.
riya:
iki yüzlülük, yalandan
gösteriş, samimiyetsizlik.
sâir:
diğer, başka, öteki.
1.
Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Risaletü’n-Nur’un parçalarından okuduğun harflerin sayılarının ebced hesabı değerince
Allah’ın selâmı, rahmet ve berekâtı üzerinize olsun.