Bir kısım sanat-ı İlâhiyenin bir nevi küçük müzehanesi
şekline getirdiğim hücremin duvarına, o levha-i mübare-
keyi dahi talik ettim ve karşısında oturdum; derince, müş-
takane temaşaya başladım. Birden o levhada bana ihtar
eder gibi kalbime geldi: Bizler senin risalelerinin manidar
işaretleriyiz. Fesübhanallah dedim, bu hediye içinde sır-
lar var.
Tetkike başladım. Baktım ki, gönderdiğim risaleler kaç
parçadır, her bir parçaya mukabil bir nevi hediye var. Yir-
mi bir parça, hem risalelerden hem teberrükten saydım.
Bu çeşit teberrükü, şimdiye kadar işitmemiştim. Hiçbir
hacı böyle bir zamanda, böyle merak edip, her neviden
bir kısım alsın. Hem benim hesabıma Medine-i Münev-
vere’nin mübarek eşyasını bana ayırıp göndersin. Bu de-
mek Nuh muh işi değil. Ravza-i Mutahhara sahibinin bu
teberrük içinde bir iltifatı vardır.
Madem kitapların parçaları ve hediyelerin nevileri bir-
birine tevafuk ediyor. Öyle ise her bir nevi, bir nevi kita-
ba işareti var, münasebeti var. Şu gözümün önündeki lev-
ha ise, Mu’cizat-ı Ahmediye namında aslı beş parçadan
ibaret On Dokuzuncu Mektuba muvafakat münasebeti
var. Çünkü, şu levha o Ravza-i Muhtahharanın ve Hüc-
re-i Saadetin suretini gösterdiği gibi, Mu’cizat-ı Ahmedi-
ye Risalesi dahi, Asr-ı Saadetin manevî suretini almıştır.
Şu beş minare, o beş parçaya işaret ediyor. Şu kubbe Mi-
raç Risalesine bakıyor.
Asr-ı Saadet:
Peygamberimiz Hz.
Muhammed’in (
ASM
) peygamber
olarak dünyada bulunduğu devir.
fesübhanallah:
Allah’ı her türlü
kusur, ayıp ve eksiklerden tenzih
ederim” manasındadır. Şaşkınlığı
anlatmak için kullanılır.
Hücre-i Saadet:
saadet odası, Hz.
Peygamberin odası.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlatma,
uyarı.
iltifat:
güler yüzle muamele, na-
zik davranma, gönlü hoş etme,
teveccüh etme, iyilik etme.
kubbe:
gökyüzü, sema.
levha:
tablo, çizelge.
levha-i mübareke:
mübarek tab-
lo, yazı.
madem:
değil mi ki.
manevî:
madde dışı olan, maddî
olmayan, manaya ait.
manidar:
nükteli, ince manalı.
Medine-i Münevvere:
Nurlu Me-
dine şehri.
merak:
bir şeyi öğrenmek iste-
mek, çok şiddetli arzu, heves,
düşkünlük.
Miraç:
Peygamberimiz Hz.
Muhammed (
ASM
) Efendimizin,
Recep ayının 27. gecesinde
Cenab-ı Hakkın huzuruna ru-
hen, cismen, hâlen çıkması
mu’cizesi.
Mu’cizat-ı Ahmediye:
R.N.da
Peygamberimiz mucizelerinin
anlatıldığı eser.
mukabil:
karşılık.
muvafakat:
uyma, uyuşma,
uygunluk.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
müştakane:
iştiyak ve arzu
ile, çok isteyerek.
müzehâne:
müze evi, müze
yeri.
nam:
ad, isim.
nev:
tür, çeşit.
nevi:
çeşit.
Ravza-i Mutahhara:
Pey-
gamber Efendimizin (
ASM
) Me-
dine’deki mübarek kabr-i şe-
rifleri.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
sır:
gizli mana, çıkan anlam.
sanat-ı İlâhiye:
İlâhî sanat,
Allah’ın sanatı; Cenab-ı Hak-
kın sanat ile yaratması.
suret:
biçim, görünüş, yüz,
çehre.
talik:
asma, asılma.
teberrük:
hediye, armağan.
temâşâ:
bakma, bakıp sey-
retme.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
tevafuk:
uyma, uygun gel-
me, uygunluk, rastlamak,
münasebet, birbirine denk
gelme.
| 412 | BARLA LÂHİKASI