Œ
215
œ
[Üçüncü Mektubun bafl kısmı]
¢p
Sƒo
ª t
°ûdGn
h p
?ƒo
é t
ædG p
äÉn
ªp
?n
µp
H o
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG o
¬n
d o
í`u
Ñ°n
ùo
J r
øn
e /
¬p
ª°r
SÉp
H
$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µp
fGn
ƒr
Np
G '
¤n
Y n
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G p
äGn
QÉs
«°s
ùdGn
h p
QÉn
ªr
bn
’r
Gn
h
(1)
p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG »p
a p
?ƒo
é t
ædG p
On
ón
©p
H o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h
Aziz Kardeşim ve Sevgili Arkadaşım!
Şimdi yüz tabakalık fıtrî bir sarayın, en yukarı menzi-
linde bulunuyorum. Sen de manen burada hazır ol. Bir
parça sohbet edip konuşacağız. İşte kardeşim:
Evvelâ:
Evvelki mektubumda, bütün Sözlere dair sual
etmiştim ki: İçlerinde cerh edilecek hakikatler var mı?
Veyahut avama izharı muzır şeyler bulunuyor mu? Yok-
sa yalnız Otuz İkinci Sözün Üçüncü Maksadı için değildi.
San i yen:
Sana
Nokta
risalesini gönderiyorum. Acip-
tir ki, Eski Said’in kuvvet-i ilmiyle, nazar-ı aklıyla anladı-
ğı ve gördüğü hakikatleri, senin kardeşin şuhud-i kalbiy-
le, nur-i vicdanla gördüğüne tevafuk ediyor. Yalnız bazı
cihetlerde noksan kalmıştır ki: Yirmi Dokuzuncu Sözde
tekmil edilmiş. Hususan ahirdeki remizli nükte ve o re-
mizli nüktenin sırrı beyanında, çok hakikatler
Nokta
’da
yoktur, Yirmi Dokuzuncu Sözde vardır. Fakat birbirin-
den çok uzak bu iki Said’in aklı, kalbi bu derece ittifakı
aciptir.
BARLA LÂHİKASI | 421 |
nükte:
ince manalı, ancak dikkat-
le anlaşılabilen mana veya söz.
remiz:
işaret, bir manayı ifade
eden veya bir manaya delalet
eden işaret ve şekil.
sır:
gizli mana, çıkan anlam.
saniyen:
ikinci olarak.
sual:
soru.
şuhud-i kalbî:
kalb gözü ile gör-
me, kalbin görmesi; kalben gör-
me, keşfetme.
tabaka:
kat, katman.
tekmil:
tamamlama, noksanlarını
giderme, bitirme.
tevafuk:
uyma, uygun gelme, uy-
gunluk, rastlamak, münasebet,
birbirine denk gelme.
acip:
tuhaf, hayret veren, hay-
rette bırakan, şaşılacak şey.
ahir:
sonu, son kısmı.
avam:
halkın büyük kısmı,
umum, herkes; “havas”ın zıd-
dı.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
beyan:
anlatma, açıklama.
cerh:
reddetme, iptal etme.
cihet:
yön, görüş açısı.
dair:
alakalı, ilgili.
evvel:
önce.
evvelâ:
öncelikle.
fıtrî:
tabiî, doğal.
hakikat:
gerçek, doğru.
hâzır:
mevcut, amade.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ittifak:
birleşme; rast geliş.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kuvvet-i ilmiye:
ilmi güç, ye-
terlilik.
manen:
mana bakımından,
manaca.
menzil:
kat.
muzır:
zararlı, zarar veren.
nazar-ı akliye:
akıllıca bakış.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
nur-i vicdan:
nurlu his ve
duygu.
1.
Göklerin yıldız, güneş ay ve gezegenlerinin diliyle kendisini tesbih ettiği Allah’ın adıyla. Al-
lah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı, semavatın yıldızları adedince, sizin ve kardeşlerinizin
üzerine olsun.