nevi hurma marifetullaha ve resail-i tevhide işaret var;
elbette bu mâ-i zemzem dahi, âb-ı hayatın mâ-i zemze-
mesini kâinata dağıtan Kur’ân-ı Mübin’in menbaı ve bi-
rinci mahall-i nüzulü bi’r-i zemzeme civarı olduğundan
Yirmi Beşinci Söz olan İ’caz-ı Kur’ân’a işaret vardır. Ve
alâmet-i makbuliyet olarak telâkki ediyoruz.
Said Nursî
ì®í
Œ
213
œ
[Hulûsî Bey’e yazılmıştır.]
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
S
UAL
:
İmam-ı Gazalî’nin “Neş’e-i uhra neş’e-i ûlâya bü-
tün bütün muhaliftir” demesinin sebebi?
E
LCEVAP
:
Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazalî’nin “Neş’e-i
uhra neş’e-i ûlâya bütün bütün muhaliftir” demesi, mahi-
yet ve cinsiyet itibarıyla değildir.
(2)
n
¿
ƒo
Lp
ôr
îo
J n
?p
d'
òn
cn
h Én
¡ p
Jr
ƒn
e n
ór
©n
H ¢n
Vr
Qn
’r
G»p
«r
ëo
j
ve
(3)
o
?o
ó«/
©o
j s
ºo
`K n
?r
?n
îr
dG Go
D
hn
ór
Ñ`n
j …/
òs
`dGn
ƒo
g
gibi çok ayetlerin sarahatine muhalif olur. O muhalefet,
keyfiyet ve suret itibarıyladır. Hem de umur-i uhreviyenin
mertebece fevkalâde yüksek olmasına işarettir. Hem de
Gazalî’nin haşr-i cismanî ile beraber haşr-i ruhanînin da-
hi vuku bulmasına bazı ehl-i bâtına taklit ve mümaşat ci-
hetiyle bir işaretidir.
âb-ı hayat:
hayat suyu; içene
ebedî hayat verdiğine inanılan ef-
sanevî su, bengisu.
alâmet-i makbuliyet:
kabul
olunduğunu belirtilen işaret, ni-
şan v.b.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
bi’r-i zemzem:
Zemzem kuyusu.
cihet:
sebep, vesile, mucip, baha-
ne.
cinsiyet:
cins bağı.
civar:
çevre, yöre, etraf.
ehl-i bâtın:
bilinmeyen gaybla
uğraşan.
fevkalâde:
olağanüstü.
haşr-i cismanî:
cisimle, cesetle
dirilme, ruhla beraber bedenlerin
ve vücutların haşri.
haşr-i ruhanî:
ruhların diriltilme-
si.
i’caz-ı Kur’ân:
Kur’ân’ın mu’cizeli-
ği.
itibar:
bakımdan, sebepten.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
keyfiyet:
durum, nitelik.
Kur’ân-ı Mübin:
hak ve hakikati
açıklayan Kur’ân.
mahall-i nüzul:
nüzul mahalli,
iniş yeri, indirilen yer.
mahiyet:
nitelik, tabiat, iç yüz,
esas.
mâ-i zemzem:
Zemzem suyu.
marifetullah:
Allah’ı tanıma,
anlama, bilme.
menba:
kaynak.
mertebe:
rütbe, paye.
muhalefet:
uygun olmama,
ayrılık; zıtlık.
muhalif:
zıt, aykırı.
mümaşat:
beraber hareket
etme, yoldaşlık.
neş’e-i uhra:
ölüm ile ölüm-
den sonra yeniden dirilme,
ikinci diriliş.
neş’e-i ulâ:
ilk yaratılış; ruhun
bedene girişi.
nevi:
tür, çeşit.
resail-i tevhid:
yaratılıştaki
birliği anlatan kitap.
sarahat:
ifadedeki açıklık,
açık anlatım.
sual:
soru.
suret:
biçim, şekil, tarz.
taklit:
benzemeye veya ben-
zetmeye çalışma.
telâkki:
kabul etme, bir gö-
rüşle bakma.
umur-i uhreviye:
ahirete ait
işler.
vuku:
olma, gerçekleşme,
meydana gelme.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Ölümünden sonra arzı diriltiyor. Siz de böyle çıkarılacaksınız. (Rum Suresi: 19.)
3.
Halkı önce yaratan, sonra tekrar diriltecek olan Odur. (Rum Suresi: 27.)
| 414 | BARLA LÂHİKASI