Œ
214
œ
[Hulûsî Bey’e hitaptır.]
s
øp
¡«/
a r
øn
en
h ¢o
Vr
Qn
’r
Gn
h o
™r
Ñ°s
ùdG o
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG o
¬n
d o
íu
Ñ°n
ùo
J { r
øn
e /
¬p
ª°r
SÉp
H
$G o
án
ªr
Mn
Qn
h o
?n
Ó° s
ùdG o
ºo
µ`r
«n
?n
Yn
h
(1)
z /
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(2)
p
án
«p
aÉn
©r
dGn
h p
án
en
Ó° s
ùdÉp
H *G o
ºo
cp
ôr
ªo
Y p
?p
F = Én
bn
O p
äGn
ôp
°TÉn
Y p
On
ón
©p
H o
¬o
JÉn
c n
ôn
Hn
h
Aziz Kardeşim!
Evve l â :
Mektubun bana tesir etti. Fakat hakikati dü-
şündüm, o teessür gitti. İşte hakikat şudur ki: Mâbeyni-
mizdeki münasebet ve uhuvvet inşaallah halis ve lillâh için
olduğundan, zaman ve mekânla mukayyet olmaz. Bir şe-
hir, bir vilâyet, bir memleket, belki küre-i arz, belki dün-
ya, belki âlem-i vücut, iki hakikî dost için bir meclis hük-
mündedir. Böyle dostluk ve kardeşliğin firakı yok, hep vi-
saldir. Fânî, mecazî, dünyevî dostluklar sahipleri, firakı
düşünsün, bize ne.
Mezhebimizde (mesleğimizde) firak yok. Sen nerede
bulunsan, şu kardeşin ile ellerinizdeki Sözler vasıtasıyla
sohbet edebilirsin. Ben de istediğim zaman, seni yanım-
da dergâh-ı İlâhîye beraber el açıp niyaz etmek suretin-
de görebilirim. Eğer kader sizi başka bir yere gönderse,
(3)
*G o
?n
QÉn
à`r
NG Én
e ?/
a o
ô r
«n
îr
dn
G
hükmünce kemal-i rıza ile teslim
ol. Hem senin gibi, inşaallah kalbi selim, aklı müstakim,
hakikî iman dersini veren zatlara başka yerler daha
BARLA LÂHİKASI | 417 |
kader:
İlahî hüküm; Cenab-ı
Hakk’ın takdir ve tayin etmesi.
kemal-i rıza:
tam razı ve hoşnut
olarak.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
lillâh:
Allah için.
mabeyn:
ara.
mecazî:
mecaza ait, gerçek olma-
yan.
meclis:
topluluk, hey’et, cemiyet,
encümen.
mekân:
yer, mahal.
meslek:
tarz, davranış.
mezhep:
dinde tutulan yol, dinde
anlayış ve ibadet yolu.
mukayyet:
kayıtlı, sınırlı, bağlı.
münasebet:
ilgi, ilişki, münase-
bet.
müstakim:
doğru, düz, düzgün.
niyaz:
Allah’a yalvarma ve yakar-
ma.
selim:
temiz, samimî.
suret:
biçim, şekil, tarz.
teessür:
kederlenme, üzülme, acı
duyma.
tesir:
etki.
uhuvvet:
kardeşlik, din kardeşli-
ği.
vasıta:
aracılık.
vilayet:
il.
visal:
ulaşma, kavuşma.
zat:
kişi, şahıs.
âlem-i vücut:
varlık âlemi,
vücut âlemi.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
dergâh-ı İlâhî:
İlâhî dergâh,
sığınak, Allah katı.
dünyevî:
dünyaya ait.
evvelâ:
öncelikle.
fânî:
ölümlü, geçici.
firak:
ayrılık.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikî:
gerçek.
halis:
katışıksız, saf, duru.
hitap:
söylemde bulunmak,
konuşmak.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
hüküm:
emir, buyruk.
iman:
inanma, inanç, itikat,
tasdik.
inşaallah:
Allah izin verirse.
1.
Öyle bir Zatın adıyla ki; “Yedi gökle yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. Hiçbir şey
yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)”
2.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı, ömür dakikalarının âşireleri sayısınca üzerinize olsun.
Ve Allah hayatınızı selâmet ve afiyetle devam ettirsin.
3.
Allah’ın kullarını sevk ettiği ve onlar için seçtiği her şeyde hayır vardır.