Barla Lâhikası - page 410

O sırrı size açmak münasip görüldü. Şöyle ki: Şimdi bu
mektubu yazan kâtip ile kardeşi Mes’ut beraber iken bir
gün, üç aydan beri bahsi geçmediği Ahmed Ağa’nın bah-
si geçti. Beraberimde kâtip Tevfik ile Mes’ut’a dedim: Bü-
tün kitapları Diyarbekir’deki Ahmed Ağa’ya gönderece-
ğiz; tâ ya Şam-ı şerif tarafına, ya Van’daki sıddıklara ulaş-
tırsın. Bu sözümüz ve meşveretten dört saat sonra, ay-
nen o Ahmed Ağa habersiz çıktı geldi.
Aynı günde siyah bir mürekkebimiz vardı. Keşki güzel
bir kırmızı mürekkebimiz olsaydı dedik. Biraz o mürek-
kepten taş üzerine döktük, siyah ve mor idi. Sonra yaz-
maya başladık. Tam istediğimiz tarzda kırmızı oldu. Bu
hale yedi sekiz kişi pek çok hayret ettik. Bu işi de bir
fa’l-i hayr addettik. Fesübhanallah, dedik, bunda bir sır
var. Sonra birdenbire hatırıma geldi; Şam-ı Şerif’te eniş-
tem Molla Said var, bir kısım kitapları Ahmed Ağa’ya ve-
rip göndereceğim, dedikten sonra tam bir sıddık olan
Nuh Bey hatırıma geldi.
Evvel başka memleket niyetiyle, sonra İstanbul’daki
kardeşlerin istemesiyle, siyah taliimiz suretini değiştirip
parlayacaktır, diye mana verdik. Sonra Mısır’a niyet edip
yazdırdığım kitabları, en lâyık Van’ı ve en sadıkı Nuh’u
gördüm, ona göndereceğim diye Ahmed Ağa gittikten
sonra, onun arkasından Burdur’a kadar gönderdim.
Sonra bu işte öyle bir muvaffakıyet ve teshilât görün-
dü ki, şüphe bırakmadı ki, burada bir sır var. Nazar-ı
dikkati celp etti. Dikkat ettik ki, evvelki mektupta size
addetmek:
saymak, öyle kabul
etmek.
bahis:
konu.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
evvel:
önce, ilk, başlangıç.
fa’al-i hayr:
çok hayırlı işler,
faaliyetler.
Fesübhanallah:
Allah’ı her
türlü kusur, ayıp ve eksikler-
den tenzih ederim” manasın-
dadır. Şaşkınlığı anlatmak için
kullanılır.
kâtip:
yazıcı.
lâyık:
uygun, yakışır, müna-
sip.
mana:
anlam.
meşveret:
danışma toplantı-
sı.
muvaffakıyet:
başarı.
münasip:
uygun.
mürekkep:
yazı yazmak, de-
sen çizmek veya basmak için
kullanılan, türlü renklerde sıvı
madde.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bakış.
niyet:
öncede düşünmek, be-
lemek.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sır:
gizlenen gerçek, saklanan
bilgi.
sadık:
doğru, gerçek; sözün-
de, vaadinde, işinde doğru
olan.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
Şam-ı Şerif:
şerefli Şam şehri,
Suriye’ni başkenti.
tarz:
biçim, şekil.
teshilât:
kolaylaştırmalar.
tevfik:
uygun düşürme, bir
şeyi uygun duruma getirme.
| 410 | BARLA LÂHİKASI
1...,400,401,402,403,404,405,406,407,408,409 411,412,413,414,415,416,417,418,419,420,...720
Powered by FlippingBook