Barla Lâhikası - page 424

alâkadar olan zatlara selâm ve dua ediyorum ve duaları-
nı istiyorum.
(1)
»/
bÉ n
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉ n
Ñr
dn
G
Kardeşiniz
Said
ìí
Œ
217
œ
[Hulûsî’nin ikinci sualinin ceva-
bına bir zeyildir.]
Sua l :
Muhyiddin-i Arabî vahdetülvücut meselesini, en
yüksek bir mertebe telâkki ettiği gibi, ehl-i aşk bir kısım
evliya-i azîme dahi ona ittiba etmişler, bu meselenin en
yüksek mertebe olmadığını, hem hakikî olmadığını, bel-
ki bir derece ehl-i sekir ve istiğrakın ashab-ı şevk ve aş-
kın meşrebi olduğunu diyorsun. Öyle ise muhtasaran,
sırr-ı veraset-i Nübüvvetle ve Kur’ân’ın sarahatiyle göste-
rilen tevhidin yüksek mertebesi hangisidir? Göster.
El cevap:
Benim gibi, hiç ender hiç âciz bir bîçarenin
kısa fikriyle, bu yüksek mertebeleri muhakeme etmek,
yüz derece haddimin fevkindedir. Yalnız Kur’ân-ı Ha-
kîm’in feyzinden gelen, gayet muhtasar bir-iki nükte söy-
leyeceğim. Belki bu meselede faydası olacak.
B
İRİNCİ
N
OKTA
:
Vahdetülvücudun meşrebine ve sap-
lanmasına çok esbap var, onlardan bir ikisi kısaca beyan
edilecek.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
ashab-ı şevk:
arzulular, istekliler.
aşk:
şiddetli sevgi, sevda, gönül
verme.
beyan:
anlatma, açıklama.
bîçare:
çaresiz, zavallı, şaşkın.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i aşk:
Allah Teâlâya bütün
varlıklarıyla bağlı olanlar, Allah
âşıkları.
ehl-i sekir:
aklı ile hareket ede-
meyip hissi ve zevki ile hareket
eden, sarhoş.
esbap:
nedenler, sebepler, vasıta-
lar.
evliya-i azîme:
büyük velîler.
faide:
fayda.
fevk:
üst, üst taraf, yukarı, üzeri.
feyiz:
ihsan, bağış, kerem.
gayet:
son derece.
had:
kapasite, sınır, hudut.
hakikî:
gerçek.
hiç ender hiç:
hiç bir şey, bir hiç
kadar.
istiğrak:
fazla mübalâğa, aşırı
abartma.
ittiba:
tabi olma, uyma, itaat et-
me.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve sure-
sinde sayısız hikmet ve faydalar
bulunan Kur’ân.
mertebe:
derece, basamak.
mesele:
konu.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, tavır,
tutum, meslek.
muhakeme:
akıl yürütüp doğru
netice elde edebilme, tartma, de-
ğerlendirme, yargılama.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
muhtasaran:
muhtasar ola-
rak, kısa olarak, özet olarak,
tafsilâtsız, kısaltılmış.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
nükte:
ince manalı, ancak dik-
katle anlaşılabilen mana veya
söz.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belir-
lilik.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
sırr-ı veraset-i nübüvvet:
peygamber vârisliğinin sırrı,
hikmeti, hakikati.
sual:
soru.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek
ve heves.
telâkki:
kabul etme, bir gö-
rüşle bakma.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
vahdetülvücut:
vücudun bir-
liği, varlığın bir ve tek olduğu
düşüncesi, varlıkları bir bilme
düşüncesi: varlığın tek oldu-
ğunu, her şeyin bir olan Al-
lah’ın değişik görünüşleri ol-
duğuna inanma temeline da-
yanan tasavvufî görüş.
zat:
kişi, şahıs.
zeyil:
ek, bir eserin devamı
olarak yazılan kısım.
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır.
| 424 | BARLA LÂHİKASI
1...,414,415,416,417,418,419,420,421,422,423 425,426,427,428,429,430,431,432,433,434,...720
Powered by FlippingBook