¢p
Tr
ôn
©r
dG u
Ün
Q$G n
¿Én
ër
Ñ°o
ùn
a Én
Jn
ó°n
ùn
Øn
d *G s
’p
G l
án
¡p
d'
G BÉ n
ªp
¡«/
a n
¿Én
c r
ƒn
d
(1)
n
¿ƒo
Ø°p
ün
j És
ªn
Y
ferman-ı kat’î, şirk ve iştirakin esasatını kat’î bir bürhan-
la keser.
ÜÇÜNCÜ MESELE:
Küfür, manevî bir cehennemin çekirdeği olduğunu
İkinci Sözde ve Sekizinci Sözde ve başka sözlerde ispat
edildiği gibi, maddî bir cehennem dahi onun meyvesidir.
Cehenneme duhulüne sebep olduğu gibi, cehennemin
vücuduna dahi sebeptir. Zira küçük bir hâkim, küçük bir
izzet, küçük bir gayret, küçük bir celâli bulunsa; bir edep-
siz ona dese, “Beni te’dip etmezsin ve edemezsin”; her-
hâlde, o yerde hapishane yoksa da, onun için bir hapis-
hane icat edecek, onu içine atacaktır. Hâlbuki, kâfir, ce-
hennemi inkârla, nihayetsiz gayret ve izzet ve celâl sahi-
bi ve gayet büyük bir zatı tekzip ve taciz ediyor, yalancı-
lıkla ve acz ile ittiham ediyor. İzzetine şiddetli dokunu-
yor, celâline serkeşâne ilişiyor. Elbette, farzımuhal ola-
rak, cehennemin hiçbir sebeb-i vücudu bulunmazsa, o
derece tekzip ve tacizi tazammun eden küfür için cehen-
nemi halk edecek, o kâfiri içine atacaktır.
DÖRDÜNCÜ MESELE:
Eğer desen:
Ne için ehl-i küfür ve dalâlet dünyada
ehl-i hidayete galip oluyor?
BARLA LÂHİKASI | 437 |
İzzet:
şeref, yücelik; kuvvet, kud-
ret, üstünlük.
kafir:
Allah’ı ve İslamiyeti inkar
eden, dinsiz.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
Küfür:
imansızlık, dinsizlik.
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
maddî:
madde ile alakalı, cismanî.
manevî:
ruha ve içe ait olan, ruhî.
mesele:
konu.
nihayetsiz:
son derece.
sebeb-i vücut:
varlık sebebi, bir
şeyin var olma nedeni.
serkeşâne:
serkeşlikle, itaatsizlik-
le, isyan ederek, inatla, dik başlı-
lıkla.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bulundu-
ğuna inanma.
taciz:
sıkıntı verme, tedirgin etme.
tazammun:
ihtiva etme, içine al-
ma, içinde bulundurma.
te’dîp:
haddini bildirme, cezalan-
dırarak uslandırma.
tekzîp:
yalanlama, yalan olduğu-
nu söyleme.
zat:
azamet ve ululuk sahibi olan.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
celâl:
sonsuz büyüklük, haş-
met, ululuk, yücelik.
dalâlet:
Hak ve hakikatten
sapma, doğru yoldan ayrılma,
azma.
duhul:
içeri girme, dahil oluş.
ehl-i hidayet:
hidayette ve
doğru yolda olanlar, hidayete
erişmiş kimseler.
ehl-i küfür:
Allah’ın varlığına
ve birliğine inanmayanlar, din-
sizler, imansızlar.
farz-ı muhal:
imkânsızı farz
etme, olmayacak bir şeyi ola-
cakmış gibi düşünme.
ferman-ı kat’î:
kesin emir,
buyruk.
gayet:
son derece.
hâkim:
yargıç.
halk:
yaratma, yaratış.
icat:
yeni bir şey ortaya koy-
ma, yeniden bir şey çıkarma,
buluş.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
ispat:
delil göstererek iddiayı
sağlamlaştırma.
iştirak:
ortak olma, ortaklık
etme.
ittiham:
suç altında buluınma,
töhmetli olma.
1.
Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi. Arşın Rab-
bi olan Allah, onların yakıştırdıkları şeyden münezzehtir. (Enbiya Suresi: 22.)