Muhterem Efendim!
“Şu yazılan risaleleri nasıl buldunuz?” buyuruyorsu-
nuz. Yâ Hazret-i Üstad, ne diyelim? Bizim manevî yara
ve hastalıklarımızı teşhis buyurup, öldürmemek için her
nevi mualeceleri ile memzuç, hem mugaddi, hem mües-
sir tiryaklarını Cenab-ı Hakkın ihsanı ile gönderiyorsu-
nuz. İhlâs hakkında evvelce ve bilhassa sonra ihsan edi-
len risaleleri okudukça, vücudumun ağrıdığını ve her zer-
resinin titrediğini, müteaddit diyarlardan tevellüt eden
kurtlar oynamaya başlayınca, en ahmak ve eblehçe ha-
reketlerimi gösterdiler.
Şu Sözler bittecrübe yazılmasıyla, umum kardeşleri-
miz ikaz ediliyor. Ve her ferde kudsiyeti ile, güya o fer-
de hitap eder gibi, bir ulviyetle mâ-i zemzem içiriyor. İh-
lâsı tam, vicdanı temiz, ruhu teslim, cismi lâtif, nesebi ta-
hir kardeşlerimiz, bu ikaz ile Cenab-ı Erhamürrâhimîn’e
niyaz edip, “
Yâ Rab, cümle ihvanımızı yaramaz şeyler-
den halâs et ve ihlâs-ı tamme ihsan et
.” dualarında, sali-
fü’l-arz haslet-i hamse-i âliye ve ehliyeden olmayan ve
kesafetli ruhuyla müteaddit nuru karıştıran ve zahir hâliy-
le sebeb-i risale olup, umumun dua ve himmetlerini her
an arzulayan, bu uğurda Risale-i Nur’a serfüru ve serfe-
da edenleri, Cenab-ı Erhamürrâhimîn, Habib-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm, Kur’ân-ı Hakîm ve Hizbü’l-Kur’-
ân hürmetine mağfiret buyurup, niyet edip talep ettikle-
ri hizmetinde muvaffak buyursun... âmin..
BARLA LÂHİKASI | 447 |
kesafet:
kalınlık, yoğunluk, kesif-
lik, koyuluk, sıklık.
kudsiyet:
kutsallık, mukaddeslik,
azizlik.
Kur’ân-ı Hakim:
her yönüyle hik-
metli Kur’ân.
lâtif:
yumuşak, tatlı, hoş.
mağfiret:
Allah’ın (cc) affetmesi.
mâ-i zemzem:
Zemzem suyu.
manevî:
ruha ve içe ait olan, ruhî.
memzuç:
birbirine mezcolmuş,
karışmış.
mualece:
ilâç, ilâç yapma, ilâç kul-
lanma.
mugaddi:
gıdalı, besleyici.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
müessir:
tesirli.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nesep:
soy, sop, nesil, atalar zinci-
ri, silsile.
nevi:
çeşit.
niyaz:
rica, dua.
niyet:
bir işi yapmayı önceden
düşünme.
nur:
Risale-i Nur’un herbiri.
risale:
konu, bölüm.
sâlifü’l-arz:
dünyanın ve arzın ev-
veli veya geçmiş zamanı.
sebeb-i risale:
Risale-i Nur’un ya-
zılmasına sebep.
serfüru:
baş eğme, söz dinleme,
itaat.
tahir:
temiz, pak.
talep:
isteme, dileme.
teşhis:
tanıma, fark etme, ne ol-
duğunu anlama.
tevellüt:
doğma, doğum.
tiryak:
en iyi çare, baş ilâç.
ulviyet:
ulvilik, yücelik, yükseklik.
umum:
bütün.
vicdan:
his, duygu.
zahir:
görünüşe göre, görünüş iti-
bariyle.
zerre:
pek ufak parça, en küçük
parça.
aleyhissalâtü vesselâm:
Al-
lah’ın salat ve selâmı ona ol-
sun.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
bilhassa:
özellikle.
Cenab-ı Erhamürrâhimîn:
inayet ve rahmet, yardım ve
lütuf sahiplerinin en merha-
metlisi olan, şeref ve azamet
sahibi olan yüce Allah (c.c.).
Cenab-ı Hak:
Allah (c.c).
diyar:
yer.
ebleh:
pek akılsız, ahmak, ap-
tal, bön, alık, budala.
evvelce:
daha önce.
güya:
sanki, sözde.
Habib-i Ekrem:
en cömert
sevgili, Allah’ın sevgilisi olan
Hz. Muhammed (
ASM
).
Habib-i Ekrem:
kerem sahibi
sevgili Hz. Muhammed (a.s.m).
halâs:
kurtarma.
haslet-i hamse-i âliye ve eh-
liye:
ihlâsı tam, vicdanı temiz,
ruhu teslim, cismi lâtif, nesebi
temiz olmak gibi befl özelliği
yüce olanlar.
hazret-i üstad:
sevgili üstad.
himmet:
çalışma, çabalama,
gayret gösterme.
hitap:
söz söyleme, topluluğa
veya birisine karşı konuşma.
hizbü’l-Kur’ân:
Kur’an hiz-
metkârı, Kur’an taraftarı.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
ihlâs-ı tam:
bütün işlerinde
Allah rızasını gözetme.
ihsan:
verilen, bağışlanan şey.
ihvan:
kardeşler.
ikaz:
dikkat çekme, uyarma,
uyandırma.