Barla Lâhikası - page 323

kılmak onun yanında çok ehemmiyetli olduğu hâlde, gizli
ezan-ı Muhammedîyi
(
ASM
)
işitmekten kulağı müteneffirâ-
ne, havftan gelen bir istikrah ile, kalktı, kaçtı. Bu işe sen
fetva ver! Fahr-i Âlemin
(
ASM
)
en nuranî, leziz, kudsî keli-
matını işitmekten kaçan bir kulağın altında olan kalbde
bulunan iman ne hale girdiğini sen söyle!
Bu böyle olsa, başka cahil yahut gençler, o meslekte
nasıl boya alırlar, kıyas ediniz, benimle beraber bu işe ağ-
layınız.
İ k inc i s i :
Bir dostum var idi, takvası ifrat derecesinde
idi. Benim yanıma geldiği vakit ahirete ait en güzel par-
çaları bana gösteriyordu ve ihtar ediyordu. Zatınız onu bir
derece benden soğutmak ve senin oğluna dost yapmak
suretinde onunla konuşmuşsunuz.
İşte o zat, o telkinattan sonra, geçen ramazanda bir
gün, bana Hülâgû ve Cengiz vakıalarını okutmak için gös-
terdi. “Aman, bunları oku” dedi. Ben kemal-i taaccüb ve
hayretten dedim: “Kardeşim, sen divane mi oldun? Be-
nim “Delâil-i Hayrat”ı okumaya vaktim yok. Böyle zale-
melerin sergüzeşt-i zalimanelerini bu ramazan-ı şerifte
bana okutmak hissini nereden kaptın?” dedim. Haftada
iki defa yanıma gelen o has dostumu iki ayda bir defa
daha göremedim. Fakat hakkında inayet vardı, o hâlden
kurtuldu.
BARLA LÂHİKASI | 323 |
takva:
Allah korkusuyla dinin ya-
sak ettiği şeylerden kaçınma, Al-
lah’ın emirlerini tutup azabından
korunma.
telkînât:
telkinler, fikir aşılama-
lar.
vakıa:
olay.
zaleme:
zâlimler.
zat:
kendi, nefsi, şahsı.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
cahil:
tecrübesiz, acemi, toy.
cemaat:
topluluk.
divane:
deli, aklı başında ol-
mayan.
ehemmiyetli:
önemli.
ezan-ı Muhammedî:
Hz. Mu-
hammed’in tebliğ ettiği dinin
ezanı.
Fahr-i Alem:
âlemin övüncü,
âlemin kendisiyle övündüğü
Peygamberimiz (
ASM
).
fetva:
İslam’da bir mesele
hakkında dinî meselelere tam
vâkıf yetkili kimseler tarafın-
dan verilen şer’i hüküm.
havf:
korku, korkma.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme,
haddini aşma.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
iman:
inanç, itikat.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
istikrah:
bir şeyi kerih görme,
iğrenme, tiksinme.
kıyas:
karşılaştırma, oranla-
ma.
kelimat:
kelimeler, sözler.
kemal-i taaccüp:
tam hay-
rette kalmak.
kudsî:
mukaddes, yüce.
leziz:
lezzetli, tatlı.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sis-
tem.
müteneffirâne:
tiksinerek,
nefret ederek, nefret ederce-
sine.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
ramazan-ı şerif:
mübarek,
şerefli ramazan ayı.
sergüzeşt-i zalîmâne:
zalim-
liklerle dolu hayat hikâyesi.
suret:
biçim, şekil, tarz.
1...,313,314,315,316,317,318,319,320,321,322 324,325,326,327,328,329,330,331,332,333,...720
Powered by FlippingBook