Barla Lâhikası - page 313

Œ
164
œ
[Hulûsî’nin fıkrasıdır.]
Bir mirkatü’s-sünnet olan mübarek mektup hakkında-
ki ihtisaslarımı arza maalesef muktedir değilim. Fakat is-
tikametli tefsir, i’cazlı beyan, nurlu ilân gibi şanına lâyık
tabirle tavsif edebileceğim Beşinci Lem’anın on bir nük-
teyi ihtiva edişini manidar buldum. Sanki, manen diyor:
“İfa-i sünnet ile mükellef olduğumuz, ol Nebî-i Zîşanın ta-
raf-ı İlâhîden getirip haber verdiği yakinen malûm olan
şeylerin hak olduğunu bilip, kalb ile tasdik ve dil ile ikrar
etmek suretiyle, tarif olunan iman ve İslâm’ın şartlarının
mecmuu olan on bir adediyle bu nurlu mektuptaki nükte-
lerde sarih tevafuk vardır. Madem böyledir; mü’minim di-
yen ittiba-ı sünnet etmeli, ‘Elhamdülillâh Müslümanım’ id-
diasında bulunan ve
(1)
n
¿ƒo
?n
©r
Øn
J n
’ Én
e n
¿ƒo
dƒo
?n
J n
ºp
d
itabından kur-
tulmak isteyen sünnete yapışmalı.” ilâahir hakaikı ders
veriyor.
Bu mektubu almadan evvel, Allah hayretsin, bir gece
rüyamda büyük bir camide bulunuyorum. Namaz kılın-
dıktan sonra, ben kapıya yakın bir yerde ayakta duruyo-
rum. Baktım, mihrabın sol tarafından küçük ve toplu bir
cemaat geliyor. Bana yaklaştıkları zaman, “İşte Abdül-
kadir-i Geylânî Hazretleri” diye kulağıma bir ses geldi.
Gayr-i ihtiyârî “Medet yâ Gavs-ı Azam!” diyerek,
ağlayarak, ayağına kapandım. Mübarek sol elleriyle beni
yerden kaldırdılar ve şefkat gösterdiler. Kendileri uzun
boylu, çok mehîb ve üzerlerinde siyah bir sako, mübarek
BARLA LÂHİKASI | 313 |
miz (a.s.m) sünnetine uyma.
madem:
çünkü, için, değil mi ki,
...den dolayı, böyle ise, hele.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
manidar:
nükteli, ince manalı.
mecmu:
toplam, tüm.
medet:
inayet, yardım, imdat.
mehîb:
heybetli, ihtişamlı, aza-
metli.
mihrap:
cami ve mescitlerde kıb-
le yönünde bulunan ve imamın
namaz kıldırırken durduğu ço-
ğunlukla girintili bölüm.
mirkatü’s-sünnet:
Peygamberi-
mizin (
ASM
) sünnetine uymanın
dereceleri, basamakları.
muktedir:
iktidarlı, gücü yeten.
mü’min:
iman eden, inanan.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
mükellef:
sorumlu ve yükümlü
olan.
Nebî-i Zîşan:
şan ve şeref sahibi
nebî, peygamber olan Hz. Mu-
hammed (
ASM
) Efendimiz
nurlu:
sınırsız, sonsuz.
nükte:
bir söz veya ibareden hu-
susî bir dikkatle çıkarılan gizli ma-
na.
sako:
üste giyilen erkek elbisesi.
sarih:
açık, âşikar.
suretiyle:
tarzıyla, biçimiyle, yo-
luyla.
sünnet:
Hz. Muhammed’in (
ASM
)
Kur’ân dışında, Müslümanlara ör-
nek olan mübarek söz, fiil ve
emirleri, kabulleri veya takrirleri.
şan:
şöhret, ün.
şefkat:
acıyarak ve esirgeyerek
sevme, içten ve karşılıksız mer-
hamet.
tabir:
ifade; deyim.
taraf-ı İlâhî:
Allah’a ait olan taraf,
Allah’ın tarafı.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını içi-
ne alacak şekilde anlatma.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tavsif:
vasıflandırma, niteleme.
tefsîr:
açıklama, izah.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
yakinen:
yakîn olarak, şüpheye
düşmeden bilme.
arz:
sunma.
beyan:
anlatma, açıklama.
cemaat:
bir imama uyup na-
maz kılan Müslümanlar top-
luluğu.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd
olsun, Allah’a şükür.
evvel:
önce.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
gayr-i ihtiyârî:
elinde olma-
yarak, istemeksizin, düşün-
meksizin yapılan.
haber:
bilgi.
hak:
doğru, gerçek, hakikat.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
hayır:
iyilik, iyi şey.
i’caz:
mucizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz
kaldıkları şeyi yapmak.
ifa-i sünnet:
sünnete uyma.
ihtisas:
intiba, izlenim.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
ikrar:
dil ile söyleme, bildir-
me.
ilân:
yayma, duyurma, bildir-
me.
iman:
inanç, itikat.
istikamet:
doğruluk; inanç,
düşünce, niyet, tutum ve
davranışta Allah’ın rızasına
uygun olarak doğru yol üzere
olma.
itap:
azarlama, tersleme,
paylama, rencide etme.
ittiba-ı sünnet:
Peygamberi-
1.
Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? (Saf Suresi: 2.)
1...,303,304,305,306,307,308,309,310,311,312 314,315,316,317,318,319,320,321,322,323,...720
Powered by FlippingBook