Sevgili Hocam!
Sözler ünvanıyla neşr-i envar ve
feth-i bab-ı rahmet eden envar-ı Kur’âniye esasen has,
mahsus bir sikke-i hatemi taşımaktadırlar. Her bir parça-
sından, şümullü rahmet-i İlâhiyeye cüz’î, küllî bir kapısı
var gösteriyor ve göstermekle kapılar açık bırakıyorlar.
Bu mübarek risaleyi, Süleyman, Zeki, Zekâi ve Lütfü kar-
deşlerimle okurken, hayalime bir büyük müzeyyen bir sa-
ray gösterildi. Aslı ve hakikatini ve vüs’atini ve müzeyye-
natını temaşa için ruhen çıktım baktım ki, yorgun ve na-
zarım kesik bir tarzda geriye döndüm. Zekâi kardeşim
devam ediyordu. Tekrar o saray şeklinde mutantan, rev-
naktar, kıymetçe, mahiyetçe aynı, ufak bir saray-ı vücut
âlemimi gördüm. Ve feth-i bab edip temaşa etmek is-
tedim. Anahtarı yoktu. Birden kardeşimin ağzından
(1)
p
º«/
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
º`````````r
°ùp
H
işittim. Kapı açıldı.
(2)
p
ø'
ªr
Ms
ôdG p
án
jGn
óp
gn
h p
¿Én
Á/
’r
G p
Qƒo
f '
¤n
Y ! o
ór
ªn
ër
dn
G
dedim. Gördüm
ki; büyük sarayın müştemilâtı ve tezyinatı, o küçük saray-
da derç edilmiş. Âdeta çarklardan mürekkep bir saat ve
çok ipleri havi bir nessaçtır. Dikkat ettim, o saati kuran
ve işleteni ve o ipleri gûna gûna boyayıp dokuyanı, gün-
düzü gündüz eden güneş olduğu gibi, pek parlak bir su-
rette izah buyurulunca gördüm. Tekrar
(3)
!o
ór
ªn
ër
dn
G
dedim
ve şu âlem-i kübranın fihristesini ve numunesini elime
alınca artık pervasız seyahata çıktım.
BARLA LÂHİKASI | 303 |
tabiatı, niteliği.
mutantan:
tantanalı, debdebeli,
gösterişli, şatafatlı.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
mürekkep:
den oluşmuş, -den
olma.
müştemilât:
şümulünde olan
şeyler, içinde bulunanlar.
müzeyyen:
ziynetlendirilmiş,
süslü.
müzeyyenat:
ziynetlendirilmiş,
süslenmiş şeyler, süslü şeyler.
nazar:
bakış.
nessac:
dokumacı, çulha.
neşr-i envar:
nurların yayılması,
nurların dağıtılması, nurların sa-
çılması.
nümune:
örnek.
perva:
çekinme, sakınma, çekin-
genlik.
rahmet-i İlâhîye:
Allah’ın sonsuz
rahmeti, İlâhî rahmet.
revnaktar:
göz alıcı parlaklık ve
güzellikte olan.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki her
bir bağımsız bölüm.
ruhen:
ruh bakımından, ruh yö-
nünden, ruh olarak.
saray-ı vücut:
varlık sarayı.
sikke-i hatem:
damga mührü,
tasdik mührü.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şümul:
içine alma, kaplama, iha-
ta etme.
tarz:
biçim, şekil.
temâşâ:
hayretle ve dikkatle
bakma, seyretme.
tezyinat:
süsler, süslemeler.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
vüs’at:
genişlik.
adeta:
sanki.
âlem:
dünya.
âlem-i kübra:
en büyük
âlem.
cüz’î:
az bir parça.
derc:
sokma, içine alma.
envar-ı Kur’âniye:
Kur’ân
nurları, Kur’ân parıltıları, ışık-
ları.
esasen:
aslında, temelinde,
doğrusu.
feth-i bab:
kapının açılması.
feth-i bab-ı rahmet:
rahmet
kapılarının açılması.
fihriste:
katalog, liste.
gûnagûn:
türlü türlü, renk
renk, çeşit çeşit, rengârenk,
alaca.
hakikat:
asıl, esas.
hâvî:
içine alan, kapsayan,
kuşatan.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kıymet:
değer.
küllî:
çok, büyük, çok miktar-
da.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
1.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. (Fatiha Suresi: 1.)
2.
Rahman’ın hidayeti ve iman nurundan dolayı Allah’a hamd olsun.
3.
Ezelden ebede her türlü hamd, şükür ve minnet Allah’a mahsustur. (Fatiha Suresi: 2.