Barla Lâhikası - page 300

Risale-i Nur’u bana verdiler. Ben de yalnız bir adedini ora-
da okunmak üzere verdim. Binanın en yüksek ve ortasın-
da bir dikmesinin değişmesi için ellerinde demir, vinç ile
çalışanlar üç kişi idiler, gördüm. Tabirini siz Üstadıma ha-
vale ediyorum.
Ümmî talebeniz Mustafa
ì®í
Œ
156
œ
[Asım Bey’in fıkrasıdır.]
Üstad-ı Ekremim!
Bu kere ikmaline muvaffak olabildiğim üç risale-i şeri-
fe ki; Yirmi Dördüncü, Yirmi Dokuzuncu Söz, Otuz Bi-
rinci Mektubun Beşinci Lem’ası Mirkatü’s-Sünne risale-
leri beray-ı tashih ve manzur-i Üstadânelerine buyurul-
mak üzere takdim edildi. Risale-i şerifelerin cümlesi, bi-
rer hakikat nuru fışkıran birer gülistan-ı cinandır. Hele
Otuz Birinci Mektubun Lem’aları ki, Minhacü’s-Sünne
ve gerekse Tiryak-ı Marazı’l-Bid’a olan Mirkatü’s-Sünne
okunmaya doyulmaz. Okundukça hissedilen manevî sü-
rur ve füyuzatın hadd ü hududu bulunmaz bir umman-ı
feyizdir. Bazı cümleler oluyor ki, namazdan evvel ve
sonra fakirhaneye gelen ihvana müteaddit defalar
okuyup feyizleniyoruz. Hele Giritli Hasan Efendi, göz
yaşlarından kendisini alamıyor. Malûm-i Üstadâneleri,
kendisi Kadirî şeyhidir. Zat-ı Üstadânelerine ve bahusus
bahusus:
hususiyetle, en çok, he-
le.
beray-ı tashih:
tashih ederek,
düzelterek, tashih için, tashih
maksadıyla.
evvel:
önce.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
fakirhane:
tevazu ifadesi olarak
kendisinden bahseden kimsenin
evi.
feyiz:
Allah’ın kuluna bağışladığı
marifet ve dinî heyecan.
füyuzat:
feyizler, manevî bolluk
ve bereketler, inayetler.
gülistan-ı cinan:
cennetin gül-
bahçesi:
hadd-i hudud:
sınır.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
havale:
bir şeyi başkasının üstü-
ne bırakma.
ihvan:
kardeşler.
ikmal:
tamamlama, bitirme.
Kadirî:
Abdülkadir-i Geylânî haz-
retlerinin yolunda olan, onun tari-
katine mensup olan.
kerre:
kere, defa, kez, sefer.
malûm-i Üstadâne:
Üstadı-
mın bildiği.
manevî:
ruha ve içe ait olan,
ruhî.
manzur-i Üstadâne:
Üsta-
dımın bakışı, nazarı; üstadca
görülen.
Minhacüssünne:
Bediüzza-
man Said Nursî’nin Lem’alar
kitabında yer alan bir eserinin
adı.
Mirkatü’s-Sünnet:
“Peygam-
berimizin sünnetine uymanın
dereceleri, basamakları” anla-
mında, Risale-i Nur Külliyatın-
dan bir risale ismi.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
müteaddit:
çeşitli.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
risale-i şerife:
şerefli, müba-
rek risale, kitap.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şeyh:
tarikat dersi veren ma-
nevî lider, mürşit.
tabir:
yorum, yorumlama.
takdim:
arz etme, sunma.
talebe:
öğrenci.
Tiryak-ı Marazı’l-Bid’a:
bid’a
hastalıklarının ilâcı; İslâmiye-
tin aslında olmayıp sonradan
dine sokulan, Kur’ân’a ve
sünnete muhalif manevî has-
talıkların ilâcı, panzehiri.
umman-ı feyiz:
feyiz deryası,
feyiz okyanusu.
ümmî:
okuma yazması olma-
yan, okumamış.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
| 300 | BARLA LÂHİKASI
1...,290,291,292,293,294,295,296,297,298,299 301,302,303,304,305,306,307,308,309,310,...720
Powered by FlippingBook