Barla Lâhikası - page 297

On Birinci İşarette gösterilen zecr-i Kur’ânî (kâinat tar-
lasının mahsulü, makinasının mensucatı, insan nevi oldu-
ğu ve umum mevcudat semeratiyle o nev’e hizmet ettik-
lerinden insan hodgâmlığıyla, bedbinliğiyle o azîm gaye-i
dünyayı hiçe indirmesiyle) büyük çarklar misillü anasır-ı
külliyenin insan aleyhine hareket ettiklerini ve mühlik
mes’uliyetten kurtulmak ancak Kur’ân-ı Hakîm’in daire-i
kudsiyesine girmek ve Fahrü’l-Mürselîn’e ittiba etmekle
olacağını beyan ile insanı kendine veznettiriyorsunuz.
On İkinci İşaret ve Dört sualin cevabının ihtiva ettikleri
hakikatlar, (bizi arasıra kendi hesabına çalıştırmak isteyen
ve cüz-i ihtiyâr ile kendisinde bir varlık görüp, istihkaka
göz diken ve şöhret ve hodfuruşluk tahakkümüyle, heba-
en çalışan nebatî ve hayvanî nefis ve heva zincirlerini, al-
tın makaslarla keserek halâs buyuruyorsunuz.)
On Üçüncü İşaret ve bu üç nokta ile her zaman husu-
sîyle mübarek vakitlerde bizimle uğraşan ve bazı ye’se dü-
şüren, yüzümüzün siyahlığını görmeyip, mü’min kardeş-
lerimizin ufak tefek çizgiler nevinden karalarıyla onları,
bütün siyahlıkla ittiham ettiren, Cenab-ı Hakkın rahmeti-
ni ve Gaffar ve Rahîm isimlerini tenkide cür’et eden ve
bu yüzden büyük tahribatlara sebebiyet verdiren hizbü’ş-
şeytanın kuvveti gösteriliyor.
Muhterem Üstadım!
Bu işareti yazarken, vücud âlemine seyahata çıktım.
İşarattaki noktalar bir müfettiş hükmüne geçti. İzah bu-
yurulan kuvvetler yerinde görülüp, teslim-i silâh etmek
BARLA LÂHİKASI | 297 |
ihtiva:
içine alma, kapsama.
istihkak:
hak etme, hak kazan-
ma, hakkı olma.
ittiba:
tabi olma, uyma, itaat et-
me.
ittiham:
suç altında buluınma,
töhmetli olma.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile an-
latma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
mahsul:
ürün.
mensucat:
dokunmuş şeyler, do-
kumalar.
mes’uliyet:
mes’ul olma hali, so-
rumluluk.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahluklar.
misillü:
gibi, benzeri.
muhterem:
saygı değer, hürmete
lâyık, aziz, saygın.
mü’min:
iman eden, inanan.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
müfettiş:
araştıran, araştırıcı.
mühlik:
tehlikeli.
nebatî:
bitkisel.
nev:
tür, çeşit.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
Rahîm:
merhamet eden, çok
merhametli olan, esirgeyen, ko-
ruyan, acıyan Allah.
rahmet:
şefkat etmek, merha-
met etmek, esirgemek.
sebebiyet:
sebep olma, icap et-
tirme, gerektirme.
semerat:
semereler, meyveler.
sual:
soru.
tahakküm:
hüküm sürme.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozma-
lar.
tenkîd:
eleştirme.
teslim-i silâh:
silâh bırakma, silâ-
hını teslim etme.
umum:
bütün, hepsi.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vezn:
ölçü.
vücut:
varlık.
ye’s:
ümitsizlik.
zecr-i Kur’âni:
Kur’ân’ca yasak
edilen.
âlem:
cihan, evren.
aleyh:
karşı, karşıt.
anasır-ı külliye:
külli unsur-
lar, dünyanın her tarafına ya-
yılmış olan unsurlar.
azîm:
büyük.
bedbin:
fena gören, kötüm-
ser.
beyan:
anlatma, açıklama.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru,
gerçek, Hakkın tâ kendisi
olan, şeref ve azamet sahibi
yüce Allah.
cür’et:
cesaret etme, yürekli-
lik, yiğitlik.
cüz-i ihtiyâr:
icattan mah-
rum, hak kazanmaktan başka
hiç bir şeye gücü yetmeyen
az bir arzu serbestliği, cüz’i
irade.
çark:
mekanizma, sistem.
daire-i kudsiye:
mukaddes,
muazzez daire.
fahrü’l-mürselin:
peygam-
berlerin övünç kaynağı.
Gaffar:
kulların günahlarını
çok affeden, örten, bağışla-
yan, bağışlaması bol olan Al-
lah.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
halâs:
kurtarma.
hayvanî:
canlıya ait.
hebâen:
boşu boşuna.
heva:
istek, arzu, nefse ait
olan şeylere düşkünlük, nef-
sin zararlı ve günah olan ar-
zuları.
hizbüşşeytan:
şeytan taraf-
tarları.
hodfüruş:
kendini beğendir-
meye çalışan, övünen.
hodgâm:
kendi keyfini düşü-
nen, bencil.
hususiyle:
özellikle.
hükmüne:
yerine, değerine.
1...,287,288,289,290,291,292,293,294,295,296 298,299,300,301,302,303,304,305,306,307,...720
Powered by FlippingBook