Hükmün, muhakkak Kıyamete kadar bâkîdir,
Sana inanmayanlar adî, zelil, kâfirdir,
Sen, her varlığın, üstünde doğan güneşsin,
Seni istemiyenler, dünyada Cehenneme göçsün.
Haşa! Seni beğenmeyen ve yanlış diyenlerin,
Dilleri kesilsin... yere batsın.
Sana hor bakmak isteyenleri, Allah kahretsin,
Sen hakikatin ilk ve son güneşisin...
Osman Nuri
ì®í
Œ
149
œ
[Hafız Ali’nin bir fıkrasıdır.]
Aziz Üstadım!
Otuz Birinci Mektubun On Üçüncü Lem’ası, “Hikme-
tü’l-İstiaze” nam-ı âlîyi taşıyan bir parça-i Nuru aldım. El-
hamdülillâh, istinsaha muvaffak oldum. Cenab-ı Hak, ha-
zine-i bînihayesinden emsal-i sairesini ihsan buyursun;
âmin, bihürmeti Seyyidi’l-Mürselîn.
Üstadım efendim, bu azîm hakikati taşıyan risale, fakir
talebenizde pek azîm tesirat yaparak dimağım ve bütün
duygu ve hasselerim o azîm hakaik üzerine serpilerek,
toplanmaz bir hale geldiler. Gündüzde, güneşin ziyası
karşısında kalan yıldız böceği gibi, gerek güneşin
BARLA LÂHİKASI | 287 |
lah tarafından tayin edilen bir va-
kitte yıkılıp mahvolması.
kafir:
Allah’ı ve İslamiyeti inkar
eden, dinsiz.
kahr:
zorlama, zorla bir iş gördür-
me.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
nam-ı âli:
yüce şöhret.
parça-i nur:
Risale-i Nur’dan bir
eser parçası.
risale:
konu, bölüm.
talebe:
öğrenci.
tesirat:
etkiler, tesirler.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
zelil:
zillete uğramış, hakir,
aşağılanmış.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
azîm:
büyük.
bâkî:
ebedî, daimî, sonu gel-
mez, bitip tükenmez, ölmez,
sonsuz.
bihürmeti seyyidi’l-mürse-
lin:
peygamberlerin efendisi
hürmetine.
dimağ:
akıl, şuur.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd
olsun, Allah’a şükür.
emsal-i saire:
diğer benzerle-
ri.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
hakikat:
gerçek, doğru.
Hâşâ:
asla, katiyen, öyle de-
ğil, Allah göstermesin.
hazine-i bînihaye:
sonsuz,
bitmez tükenmez hazine.
hor:
kıymetsiz, değersiz,
ehemmiyetsiz, bayağı, adi.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
istinsah:
nüshasını yazma,
örneğini çıkarma, kopya et-
me.
kıyamet:
bütün kâinatın Al-