Barla Lâhikası - page 283

Bu hakaikı gösteren bu risaleden, gücüm yetse de yüz
tane, iki yüz tane yazabilsem. Heyhat! Elim kısa, sa’yim
mahdut, aczim her bir emr-i hayrı arzuma kadar ifaya mâ-
ni... Bu kadar arzuya rağmen yazabildiğim bir nüshasını
takdim etmiş bulunuyorum. Hüsn-i kabul buyurulursa be-
nim için ne büyük saadettir.
Ahmed-i Bedevî Hazretlerinin kerametkârâne hareke-
tiyle, semavat ve arzın tabakatından bahseden On İkinci
Lem’ayı üç-dört defa okudum.
Sevgili Üstadım!
Rızka muhtaç her bir zîhayatın rız-
kı, Rezzak-ı Hakikî tarafından taahhüt altına alındığı ve
rızık ancak Mün’im-i Hakikî’nin yed-i kudretinde bulun-
duğu o kadar güzel bir üslûp ile tarif buyuruluyor ki ve ta-
lebelerine o kadar şirin ve âlî bir ders veriyor ki, akıl eğ-
riliğe, nefis itiraza, kalb inkâra sapacak hiçbir yol bulamı-
yor. Zaferi kazanan ordular gibi, insanın bütün kuvasına,
“Ey kıymettar risaleler ve ey nuranî feyyaz Sözler, mey-
dan sizindir! Size teslim olmuşuz! Beşeriyete ve bütün mü-
kevvenata hükümran olan Hâlık-ı Azîm’in hak sözleriyle
bizlere tarik-ı hidayeti ve istikameti gösteriyorsunuz” de-
dirtiyor. Bilhassa arz ve semavatın yedişer tabaka oldu-
ğuna dair âyât-ı azîmenin küllî ve umumî ve şümullü ma-
anisinin tatlı ve lezzetli ve şirin hakaikını okurken, insa-
nın hissiyatına kalemi tercüman olabilse de, bu risalelere
mukabele edebilse. Heyhat!
BARLA LÂHİKASI | 283 |
mukabele etme:
karşılık verme,
karşılama.
mükevvenat:
yaratılmışların ta-
mamı, bütün mahlûkat, kâinat,
mevcudat.
Mün’im-i Hakikî:
asıl nimetlendi-
rici. Allah (cc).
nihayet:
son derece.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
nüsha:
birbirinin aynı olan suret-
lerin her biri.
Rezzak-ı Hakikî:
gerçek rızık ve-
rici olan Allah.
rızk:
yiyecek, içecek şey, azık.
risale:
kitap, eser.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
saadet:
mutluluk.
semavat:
semalar, gökler.
Sözler:
Risale-i Nur külliyatının
diğer bir ismi. Aynı zamanda da
bir eserin adı.
şümul:
içine alma, kaplama, iha-
ta etme.
taahhüt:
bir işin yapılması için
söz verme.
tabaka:
kat, katman.
takdim:
arz etme, sunma.
talebe:
öğrenci.
tarif:
bir kavramı kelimelerle ifa-
de etme.
tarik-ı hidayet:
hidayet yolu,
doğru olanı gösteren yol; doğru
yol.
tercüman:
tercüme eden, çevi-
ren.
umumî:
genel.
üslûp:
tarz, yol, biçim, usul, stil.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
yed-i kudret:
kudret eli, her şeyi
tutan Allah’ın kudret eli.
zîhayat:
hayat sahibi.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
arz:
yer, dünya.
ayat-ı azîme:
azîm, büyük
manalar ihtiva eden ayetler.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
bilhassa:
özellikle.
dair:
ait, alakalı, ilgili.
emr-i hayr:
hayırlı emir, is-
tek, arzu.
feyyaz:
çok feyizli, verimli.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
Hâlık-ı Azîm:
büyük yaratıcı,
Allah.
Heyhat:
yazık, çok yazık, ne
yazık.
hissiyat:
hisler, duygular.
hükümran:
hâkim, hüküm-
dar. hüküm ve saltanat süren.
hükümferma.
hüsn-i kabul:
iyi karşılamak,
güzellikle kabul etmek, be-
nimsemek.
ifa:
bir işi yapma, yerine ge-
tirme.
inkâr:
reddetme, tanımama,
kabul ve tasdik etmeme,
inanmama.
istikamet:
doğruluk, dürüst-
lük.
itiraz:
kabul etmediğini belir-
tip karşı çıkma.
keramet:
ermişçesine yapı-
lan iş, hareket veya söylenen
söz, fikir.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kuva:
kuvvetler, hisler, mele-
keler.
küllî:
umumî, genel, bütün
olan.
maani:
manalar, anlamlar.
mahdut:
sınırlı, belirli.
mâni:
engel.
muhtâc:
ihtiyacı olan.
1...,273,274,275,276,277,278,279,280,281,282 284,285,286,287,288,289,290,291,292,293,...720
Powered by FlippingBook