Barla Lâhikası - page 275

tesadüf etmekle beraber, bu umumî hâdise-i rahmet olan
kesretli yağmur, hususî bir surette Risale-i Nur’a baktığı-
na bir delili de şudur ki: Risale-i Nur’un neşrine vasıta olan
Üstadımız geldiği gün, Isparta’yı gayet hararetli ve yağ-
mursuzluktan toz-toprak içinde görmüş. Barla gibi bir
yayladan gelip böyle bir yerde dayanamayacağım, diye
telâş ediyordu. Üçüncü veya dördüncü günü bahçeleri kıs-
men gezdiği vakit, sebze ve ot ve çiçeklerin susuzluktan
buruştuklarını görerek gayet müteessirâne su istiyor, yağ-
mur talep ediyordu. Arkadaşımız olan Bekir Bey’den –de-
ğirmenleri çeviren suyu göstererek– “Isparta’nın suyu bu
kadar mı?” diye sormuştu. Bekir Bey cevap verdi: “Göl-
cüğün suyu kesilmiş, gelmiyor. Isparta’nın dörtte birini su-
layan bu sudan başka yoktur” dedi.
Üstadımızın Isparta’da çok talebeleri bulunduğundan,
ruhen yağmurun gelmesini istiyordu. Aynı günde öyle bir
yağmur geldi ki, elli seneden beri böyle bir hâdiseyi Ispar-
ta görmemiş. O yağmur yüzde doksan dokuz menfaat
vermiştir. Bundan anlaşılıyor ki, o tevafuk tesadüfî değil;
bu rahmet, Isparta’ya rahmet olan Risale-i Nur’a bakıyor.
Lillâhilhamd, bu kerem-i İlâhî neticesi olarak Üstadımız
diyor ki: “Isparta bana Barla’yı unutturdu. Unutamayaca-
ğım bir şey varsa, o da her yerde olduğu gibi Barla’da bu-
lunan ciddî dost ve talebelerimdir.”
Talebesi
Mustafa,
Talebesi
Lütfi,
Hizmetkârı
Rüştü,
Hizmetkârı
Hüsrev,
Daimî Hizmetkârı
Bekir Bey,
Daimî Hizmetkârı
Re’fet
ì®í
BARLA LÂHİKASI | 275 |
daim:
devam eden, devamlı,
sürekli.
delil:
iz, nişan, emare.
gayet:
son derece.
hadisat-ı rahmet:
rahmet
hadisesi, olayı.
hâdise:
olay.
hararet:
sıcaklık.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
hususî:
özel.
kerem-i İlâhî:
İlâhî lütuf ve
ikramlar.
kesretli:
çokluğu olan, çok
fazla.
kısmen:
kısmî olarak, bir kı-
sım.
Lillâhilhamd:
Allah’a hamdol-
sun ki!.
menfaat:
fayda.
müteessirane:
müteessir
olarak, teessürle, üzüntü ile,
üzülerek.
neşr:
herkese duyurma, yay-
ma, tamim.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
ruhen:
ruh bakımından, ruh
yönünden, ruh olarak.
suret:
biçim, şekil, tarz.
talep:
isteme, dileme, istek,
arzu.
tesadüf:
rastlantı.
tevafuk:
uyma, uygunluk,
birbirine denk gelme.
umumî:
genel.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vasıta:
aracı.
yayla:
dağ yazlığı.
1...,265,266,267,268,269,270,271,272,273,274 276,277,278,279,280,281,282,283,284,285,...720
Powered by FlippingBook