Barla Lâhikası - page 271

Birisi:
Hazret-i Mevlâna, zülcenaheyndir. Yani, hem
Kadirî, hem Nakşî tarikat sahibi iken, Nakşîlik tarikati on-
da daha galiptir. Üstadım, bilakis, Kadirî meşrebi ve Şa-
zelî mesleği daha ziyade onda hükmediyor.
Ben Üstadımdan işittim ki:
“Hazret-i Mevlâna Hindistan’dan tarik-ı Nakşîyi getir-
diği vakit, Bağdat dairesi Şah-ı Geylânî’nin
(
KS
)
, ba’de’l-
memat, hayatında olduğu gibi taht-ı tasarrufunda idi. Haz-
ret-i Mevlâna’nın
(
KS
)
manen tassarrufu, bidayeten cay-ı
kabul göremedi. Şah-ı Nakşibend ile İmam-ı Rabbanî’nin
(
KS
)
ruhaniyetleri Bağdat’a gelip Şah-ı Geylânî’nin ziyare-
tine giderek rica etmişler ki, “Mevlâna Halid senin evlâ-
dındır, kabul et.” Şah-ı Geylânî, onların iltimaslarını ka-
bul ederek Mevlâna Halid’i kabul etmiş. Ondan sonra
Mevlâna Halid
(
KS
)
birden parlamış. Bu vakıa, ehl-i keşif-
çe vaki ve meşhut olmuştur. O hâdise-i ruhaniyeyi, o za-
man ehl-i velâyetin bir kısmı müşahede etmiş, bazısı da
rüya ile görmüşler.”
Üstadımın sözü burada hitam buldu.
İkinci Fark şudur ki:
Üstadım kendi şahsiyetini mer-
ciiyetten azlediyor. Yalnız Risale-i Nuru merci gösteriyor.
Hazret-i Mevlâna Halid’in şahsiyeti ise, kutbü’l-irşad, mer-
cii’l-has ve’l-âmm olmuştur.
BARLA LÂHİKASI | 271 |
ruhaniyet:
ölmüş bir kimsenin
devam etmekte olan manevî
kuvvet ve kudreti.
şahsiyet:
kişilik.
şazelî:
Ebu’l-Hasan-ı Şazelî ismin-
de Tunus’lu alim bir zatın kurdu-
ğu tarikat.
taht-ı tasarruf:
idare altında.
tarikat:
yol, meslek, tarik.
tarik-ı Nakşî:
Şeyh Bahaüddin
Nakşibendî’nin kurduğu tarikatin
yolu, Nakşibendî tarikati.
tasarruf:
Allah’ın izni dairesinde
eşya ve varlıklar üzerinde mane-
vî tesirler gösterme.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vâki:
ilham, müşahede, keramet.
vakıa:
vuku bulan, olan, geçen
şey; olmuş bir iş.
ziyade:
fazlasıyla.
zülcenaheyn:
iki yönlü.
azil:
birisini işinden veya ma-
kamından ayırma, işinden çı-
karma, yol verme.
ba’delmemat:
ölümden son-
ra, öldükten sonra.
bidayet:
başlangıç.
bilâkis:
aksine, tersine.
cây-ı kabul:
kabule değer,
kabul ediş.
ehl-i keşif:
bazı sırları, bilin-
meyen hakikatleri, Cenab-ı
Hakkın lütuf ve ihsanı ile bi-
len velîler.
ehl-i velâyet:
velî olanlar;
erenler, Allah’ın dostluğunu
kazananlar, velîlik sıfatını ta-
şıyanlar.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
evlât:
oğul, kız, çocuk.
hâdise-i ruhiye:
ruhla ilgili
olay, ruha ait durum.
hitam:
son, nihayet.
iltimas:
tutma, kayırma, ar-
kalama.
Kadirî:
Abdülkadir-i Geylânî
hazretlerinin yolunda olan,
onun tarikatine mensup olan.
kutbülirşat:
büyük mürşit.
manen:
mana bakımından,
manaca.
merci:
merkez, kaynak, mü-
racaat edilecek yer.
mercii’l-has ve’l-âmm:
her-
kesin müracaat ve sığınma
yeri.
meşhut:
gözle görülen, mü-
şahede olunan.
meslek:
gidiş, usül, tarz.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı,
tavır, tutum, meslek.
müşahede:
bir şeyi gözle gör-
me, seyretme.
nakşî:
Hz. Şah-ı Nakşibend’in
kurduğu tarikat ve bu tarika-
ta mensup olan.
1...,261,262,263,264,265,266,267,268,269,270 272,273,274,275,276,277,278,279,280,281,...720
Powered by FlippingBook