D
ÖRDÜNCÜSÜ
:
Hazret-i Mevlâna Halid, yaşı yirmiye ba-
liğ olmadan evvel allâme-i zaman hükmünde, fuhul-i ule-
manın üstünde görünmüş, ders okutmuş. Üstadım ise, ta-
rihçe-i hayatını görenlere ve bilenlere malûmdur ki, on
dört yaşında icazet alıp, a’lem-i ulema-i zamanla muara-
zaya girişmiş, on dört yaşında iken, icazet almaya yakın
talebeleri tedris etmiştir.
Hem, Hazret-i Mevlâna Halid, neslen Osmanî olduğu
ve Sünnet-i Seniyeye bütün kuvvetiyle çalıştığı gibi,
Üstadım da Kur’ân-ı Hakîm’e hizmet noktasında meşre-
ben Hazret-i Osman-ı Zinnureyn’in arkasından gidip,
Hazret-i Mevlâna gibi, Risale-i Nur eczalarıyla, bütün kuv-
vetiyle Sünnet-i Seniyenin ihyasına çalıştı.
İşte bu dört noktadaki tevafukat, tam yüz sene fasıla
ile Risale-i Nur’un takviye-i din hususundaki tesiratı,
Hazret-i Mevlâna Halid’in Tarik-ı Nakşiye vasıtasıyla hiz-
meti gibi azîm görünüyor.
(HAŞİYE)
Üstadım kendine ait methüsenayı kabul etmiyor. Fa-
kat, Risale-i Nur, Kur’ân’a ait olup, methüsena Kur’ân’ın
esrarına aittir. Yalnız, Üstadımla Hazret-i Mevlâna’nın bir-
kaç farkı var:
HAŞİYE:
Madem Hazret-i Mevlâna Halit, milyonlar etbalarının ittifakla-
rıyla müceddittir ve baştaki hadis-i şerifin bir mâsadakıdır. Ve madem
tam yüz sene sonra, dört mühim cihet-i tevafukla beraber Risale-i Nur
aynı vazifeyi görüyor. Demek nass-ı hadis ile, Risale-i Nur eczaları tec-
dit ve takviye-i din vazifesini görüyorlar.
allâme-i ve ulema-i zaman:
za-
manın allâmesi, zamanın ilmî se-
viyesi en yüksek olan büyük âli-
mi.
azîm:
büyük.
baliğ:
ulaşmış, erişmiş.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısımlar.
evvel:
önce, ilk.
fasıla:
aralık, ara.
fuhul-i ulema:
büyük âlimle-
rin ileri gelenleri, âlimlerin en
değerlileri, üstünleri.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
husus:
mevzu, konu.
icazet:
bir şeyhin müritlerine,
mürit yetiştirme ve irşat izni-
ni vermesi.
ihya:
canlandırma, diriltme,
hayat verme, yeniden hayata
döndürme.
ikamet:
oturma, bir yerde
kalma.
Kur’ân-ı Hakîm:
herşeyi ile
hikmetli Kur’ân.
medh ü sena:
methedip öv-
mek.
meşreben:
manevî feyiz ve
haz alınan yol itibariyle.
muaraza:
sözle karşılıklı mü-
cadele, söz mücadelesi.
neslen:
nesil itibariyle, soyca.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
osmanî:
osmanlı milletinden.
Sünnet-i Seniye:
Peygambe-
rimiz (asm) hâl, söz, tavır ve
tasvipleri.
takviye-i din:
dine kuvvet
verilmesi.
talebe:
talep eden, öğrenci.
tarihçe-i hayat:
bir kimsenin
hayatını anlatan kitap; biyog-
rafi.
tarik-ı Nakşi:
Nakşi tarikatı.
tedrîs:
okutma, ders verme.
tesirat:
etkiler, tesirler.
tevafukat:
uygunluk.
vasıta:
aracı.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vilayet:
il, şehir.
| 270 | BARLA LÂHİKASI