Œ
140
œ
[Kuleönü karyesinden elmas ka-
lemli Mustafa’nın kıymettar arka-
daşı Hafız Mustafa’nın fıkrasıdır.]
Ey Feyyaz-ı Mutlak ve Vahid-i Ehad Olan
Cenab-ı Allah’a Giden Tarik-ı Müstakim Yo-
lunu Gösterip, Pek Elemli ve Pek Hatarlı Uh-
revî Hayatımın Kurtulmasına Sebep Olan Üsta-
dım Efendim!
Bundan dört mâh mukaddem, Kur’ân-ı Hakîm’in el-
mas, inci dükkânından pırlantaları ve vüs’atimiz kadar uh-
revî harçlığı almak üzere ziyaretinize kardeşim Mustafa
ile varmıştık. “Ne için geldiniz?” diye şefkatli bir tekdire
binaen müteessirâne geriye döndük. O tekdirden gelen
şefkatli ve ücretli bir fırtınaya tutulduk. O zaman Üstadı-
mın iksir-i azam olan o mübarek kalbini rencide ettiğimi-
zi anlayınca ikinci bir teessür bana geldi. Bu zamana ka-
dar pek âciz, hiç ender hiç olan zayıf ruhum o teessürler
içinde feryat ederken, şefkatli tokat risalesinde bizim fır-
tınalı tokadımızı zikreden Üstadımızın hakkımızda ne de-
rece şefkatli olduğunu anladık. O teessüratımız sürura kal-
boldu.
(1)
»
u
Hn
Q p
?°r
†n
a r
øp
e Gn
ò'
g !o
ór
ªn
ër
dn
G
Bu mübarek rebiülevvelin on ikinci gecesi, mübarek
bir gecede Üstadımın pek yakınımızda olan Isparta’ya
hicreti beni o kadar memnun ve mesrur etti ki, o yaralar
ve bereler ve teessürlerden hiçbir şey kalmadı.
âciz:
zavallı, acınacak.
bere:
çarpma sonucu meydana
gelen çürük, ezik, sıyrık, hafif ya-
ra.
binaen:
-den dolayı, bu sebep-
ten.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ıztırap.
elmas:
çok kıymetli bir mücev-
her.
ender:
az bulunan.
feryat:
sızlanma, şikayet.
Feyyaz-ı Mutlak:
hiç bir kayıt ve
şarta bağlı olmadan çok çok be-
reket ve bolluk veren Allah (c.c.).
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hatar:
tehlike.
hicret:
bir yerden bir yere göç et-
me, göç.
iksir-i âzam:
büyük tesirli ilaç.
karye:
köy.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
Kur’ân-ı Hakîm:
herşeyi ile hik-
metli Kur’ân.
maâh:
ay.
mesrur:
sevinçli, memnun.
mukaddem:
önce.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
müteessirane:
müteessir olarak,
teessürle, üzüntü ile, üzüle-
rek.
pırlanta:
foyasız, yuvarlakça,
parlak, kıymetli elmas.
rebiülevvel:
Hicrî takvimin
üçüncü ayı.
rencide:
incinmiş, kırılmış,
gücendirilmiş.
risale:
konu, bölüm.
şefkat:
karşılıksız sevgi besle-
me, içten ve karşılıksız mer-
hamet.
sürur:
sevinç, mutluluk.
tarik-i müstakim:
istikamet
üzere, doğru olan yol, doğru
yol.
teessür:
kederlenme, üzül-
me, acı duyma.
teessürat:
teessürler, keder-
ler, elemler, acılar.
tekdir:
azarlama, azar, uyar-
ma, çıkışma, îkaz.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
Vahid-i Ehad:
bir olan ve bir-
liği her bir şeyde tecelli eden
Allah.
vüs’at:
fırsat, imkân.
zikr:
anma, bildirme.
1.
Rabbimin bu fazlından dolayı ezelden ebede kadar Allah’a hamd olsun. (Metnin “Elhamdü-
lillâh” kısmı birçok ayette geçmektedir. Sonraki kısım ise Neml Suresinin 40. ayetidir.)
| 264 | BARLA LÂHİKASI