Barla Lâhikası - page 274

mahal Isparta vilâyeti olduğu için Risale-i Nur hakkında-
ki inayat-ı Rabbaniyeyi pek yakından müşahede eden Ri-
sale-i Nur şakirtleri olan bizler, mühim bir vakıaya daha
şahit olduk.
Bu hâdise ise:
Müellifinin Isparta’ya teşrifini müteakip
–bir asır içinde bir veya iki defa vukua gelen bir vakıa ola-
rak– bu yaz mevsimindeki yağmurun kesretli yağması ol-
muştur. Pek harika bir surette yağan bu yağmur Ispar-
ta’nın her tarafını tamamen iska etmiş; nebatata yeniden
hayat bahşedilmiş, bağlar, bahçeler başka bir letafet kes-
betmiş; ekserisi hemen hemen ziraatle iştigâl eden hal-
kın yüzleri –Risale-i Nur’un nail olduğu inayetinden ve be-
reketinden olan bu yağmurdan istifade ederek– gülmüş,
ruhları inbisat etmişti. Cenab-ı Hak kemal-i merhametiy-
le, bu yaz mevsiminin bu şiddetli ve hararetli vaziyetini,
baharın en letafetli, en şirin ve en hoş vaziyetine tebdil
etti. Güya Risale-i Nur, yüz on dokuz parçasıyla, müellifi
olan Üstadımıza bir taraftan hoşamedî etmek ve mahzun
olan kalbine teselli vermek ve gamnâk ruhunu tatyîb et-
mek; ve diğer taraftan da, sekiz seneden beri yaşadığı
Barla’yı unutturmak ve o muhteşem “çınar ağacını” ve
dostlarını ve alâkadar olduğu şeylerden gelen firak hüz-
nünü hatırlatmamak için, Cenab-ı Haktan yüz on dokuz
risalenin eliyle, yüz on dokuz bin kelimeleri diliyle dua et-
ti, yağmur istedi.
Cenab-ı Hak, öyle bereketli bir yağmur ihsan etti ki;
bir misli doksan üç tarihinde yağdığını ihtiyârlarımızdan
işitiyoruz ki, bu tarih, Üstadımızın tarih-i velâdetine
alâkadar:
ilgili, ilişki.
bahş:
bağış, ihsan, verme.
Cenab-ı Hak:
Allah (c.c).
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ekser:
çoğunluk.
firak:
ayrılık, hicran.
gamnâk:
gamlı, tasalı, kaygılı.
gûya:
sanki, sözde.
hâdise:
olay.
hararet:
sıcaklık, sıcak, ateş.
hârika:
olağanüstü.
hoşamedi:
hoş geldin deme, kar-
şılama merasimi, hoş geldin töre-
ni.
hüzn:
keder, tasa, gam.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
inayet-i Rabbanîye:
her şeyin
terbiye ve idare eden Cenab-ı
Hakk’ın yardımı.
inbisat:
ferahlama, yayılma, ge-
nişleme.
iska:
su verme, sulama, suvarma.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
iştigal:
bir işle uğraşma, meşgul
olma.
kemal-i merhamet:
merhametin
son derecesi, tam bir merha-
met, mükemmel ve kusursuz
merhamet ile.
kesb:
kazanma.
kesretli:
çokluğu olan, çok
fazla.
letafet:
lâtiflik, hoşluk.
mahal:
yer.
mahzun:
hüzünlü, kederli,
üzüntülü.
misl:
benzer.
müellif:
eser telif eden, ya-
zan.
mühim:
düşündüren, düşün-
dürücü.
muhteşem:
haşmetli, yüce.
müşahede:
İlahî güzellikleri
ve sırları görme, seyretme.
müteakip:
takip eden.
nail:
kavuşan, ulaşan, eren.
nebatat:
bitkiler.
risale:
belli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap, broşür.
şakirt:
talebe, öğrenci.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tarih-i velâdet:
doğum tarihi.
tatyib:
iyi davranma, gönlünü
hoş etme, hoşlandırma.
tebdil:
değiştirme, dönüştür-
me.
teselli:
avutma, acısını dindir-
me.
teşrif:
şereflendirme; büyük
birinin bir yere gitmesi veya
bir yerden gelmesi.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vakıa:
olay.
vaziyet:
durum.
vilayet:
il, şehir.
vuku:
olma, meydana gelme.
ziraat:
ekincilik, çiftçilik, ta-
rım.
| 274 | BARLA LÂHİKASI
1...,264,265,266,267,268,269,270,271,272,273 275,276,277,278,279,280,281,282,283,284,...720
Powered by FlippingBook