Üçüncü Fark:
Hazret-i Mevlâna Halid, zülcena-
heyndir. Fakat, zamanın muktezasıyla ilm-i tarikati ve
sünnet-i seniyeyi esas tutmak cihetiyle tarikati daha ziya-
de tutmuşlar. O noktada sarf-ı himmet etmiş. Üstadım
ise, şu dehşetli zamanın muktezasıyla ilm-i hakikati ve
hakaik-ı imaniye cihetini iltizam ederek, tarikate üçüncü
derecede bakmışlar.
E
LHÂSIL
:
Baştaki hadis-i şerifin “Her yüz sene başında
dini tecdit edecek bir müceddidi gönderiyor” Müjdesinin
ihbarına muvazi olarak, Hazret-i Mevlâna Halid, ekser
ehl-i hakikatin tasdikiyle, 1200 senesinin, yani on ikinci
asrın müceddididir. Madem tam yüz sene sonra, aynen
dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczaları aynı va-
zifeyi görmüş. Kanaat verir ki –nass-ı hadis ile– Risale-i
Nur tecdid-i din hususunda bir müceddit hükmündedir.
Benim Üstadım daima diyor ki: “Ben bir neferim, fa-
kat müşir hizmetini görüyorum. Yani kıymet bende yok-
tur. Belki Kur’ân-ı Hakîm’in feyzinden tereşşuh eden Ri-
sale-i Nur eczaları bir müşiriyet-i maneviye hizmetini gö-
rüyorlar.”
Üstadımı kızdırmamak için şahsını sena etmiyorum.
Şamlı Hafız Tevfik
ì®í
cihet:
yön, sebep, vesile.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısımlar.
ehl-i hakikat:
hakikati arzula-
yanlar, gerçeği bulup onun peşin-
den gidenler; Allah adamı.
elhâsıl:
hasılı, netice itibariyle, kı-
saca.
feyz:
bolluk, bereket; ilim, irfan,
manevî gıda.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
ihbar:
haber verme, bildirme.
ilm-i hakikat:
hakikat ilmi.
ilm-i tarikat:
ilmi yolu.
iltizam:
birinin tarafını tutma, ta-
rafgirlik.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kıymet:
değer.
Kur’ân-ı Hakim:
herşeyi ile
hikmetli Kur’ân.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
müceddit:
din yenileyicisi.
muktezâ:
iktiza etme, gerek-
me.
müşir:
en yüksek askerî de-
rece, mareşal.
müşiriyet-i manevîye:
ma-
nevî mareşallık.
nass-ı hadis:
hadisin delil ol-
ması.
nefer:
asker, er.
sarf-ı himmet:
himmet sarf
etme, gayret gösterme.
senâ:
methetme, övme.
Sünnet-i Seniye:
Peygambe-
rimiz (asm) hâl, söz, tavır ve
tasvipleri.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için
şeyhin gözetiminde müridin
takip edeceği terbiye usul ve
yolu.
tasdik:
onaylama.
tecdîd:
yenileme, tazeleme.
tecdîd-i din:
din yenileme; di-
nin esaslarına dokunmadan,
asrın şartlarına göre yeni izah
ve ispatlarla, insanların anla-
yışına en uygun bir şekilde
ortaya koyma, yorumlama.
tereşşuh:
sızıntı, damla.
tevafuk:
uyma, uygunluk,
birbirine denk gelme.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vazife:
dinî mükellefiyet, yü-
kümlülük.
ziyade:
çok, fazla.
zülcenaheyn:
iki yönlü.
| 272 | BARLA LÂHİKASI