Cenab-ı Hakkın rahmetiyle, ihsanıyla, eltafıyla Üstad-ı
Muhteremin himmetiyle ehl-i tarikat ile birleştik. Şimdi
Sözler’i çok okuyoruz. Ve onlar da çok istifade ediyorlar,
menfaattar oluyorlar. Sözler’in hak olduğunu tamamıyla
anladılar. Hatta okumak için, kardeşimi çok zaman icbar
ediyorlar. Bir gün kardeşim Mustafa risaleleri yazmaklığım
için beni teşvik etti. Ben de yazmak için Yirminci Mektu-
bu aldım. İstinsah ettiğim bu mektupta üç tevafuk gördüm.
Satırın yukarısında iki tane “nihayetsiz” var ve altında da
üç “dünya” tevafuku var. Bu hâlden müteessir oldum. İn-
şaallah Üstad-ı Muhteremimin himmetiyle risaleleri yaz-
maya muvaffak olurum ümidindeyim.
Yirminci Mektubu elimde götürürken, meydanda idi;
karşımda muhtar odası bulunduğundan risaleyi saklamış-
tım. O gece rüyamda, Üstad-ı Muhteremimi büyük bir de-
nizde ve denizin içerisinde sarayda gördüm. Bizim köyün
insanları da o sarayın etrafında idiler. Âciz talebeniz, doru
ata binerek zatınızın yanına vardım. O adamlar bana, de-
nizden nasıl atladığımı sordular. Ben de o adamlara ceva-
ben: “At yeni nallı olduğundan hiç zahmet çekmeden gel-
dim.” Hâlbuki deniz ince bir surette incimat etmişti. O es-
nada Üstadım karşıma çıkarak, “Ne için Sözleri saklıyor-
sunuz? Bundan sonra Sözler meydanda olacak” dediniz.
O esnada benden at istediniz. Ben de güzel yürüyüşlü atı
getirdim, o esnada uyandım. Allah hayretsin.
Âciz Talebeniz
Hacı Mehmed
ì®í
BARLA LÂHİKASI | 263 |
kın seçtiği kimse.
müteessir:
teessüre kapılan, hü-
zünlü, kederli, mahzun.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
rahmet:
şefkat, merhamet, ba-
ğışlama ve esirgeyicilik.
risale:
kitap, eser.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
Üstad-ı Muhterem:
muhterem,
saygıdeğer üstad.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşak-
kat.
zat:
şahıs.
cevaben:
cevap olarak, karşı-
lık şeklinde.
ehl-i tarikat:
tarikat mensu-
bu.
eltaf:
daha lâtif, en lâtif, pek
güzel, hoş (olan).
hayr:
iyilik, karşılık gözetil-
meden yapılan iyilik.
himmet:
manevî yardım, ih-
san, lütuf.
icbar:
zorlama, zorla ve isteği
dışında yaptırma.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
incimat:
donma, buz hâline
girme.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
İstinsah:
nüshasını yazma,
örneğini çıkarma, kopya et-
me.
menfaattar:
menfaat ve fay-
da gören.
muhtar:
köy veya mahallele-
rin idârî işlerini yürüten hal-