sonra, mübarek ramazan-ı şerif gecesi üçüncü hitap ola-
rak, yine rü’yamda, memleketimizin kenarında, Üstadım
Bediüzzaman elinde bir asa, çoban olup dellâllığı ilân edi-
yor. Ve diyor; “Ben Kur’ân’ın dellâlıyım” diye yüksek ses-
le bağırıyor, ilân ediyor. Ben heyecanımdan hemen uyan-
dım.
Demek bakınız, ey kardeşlerim ve bütün mü’minler!
Üstadım Hazretleri, değil memleketimize, bütün üç yüz
elli milyon Müslümana her saat, her dakika, her an bağı-
rıyor. Benim gibi zahir kulağıyla dinlemeyiniz, kalb kula-
ğıyla dinleyelim ki, her an bağırıp çağırdığını işitelim. Ma-
dem bu elmas ve cevherler, bu sergiler asrımıza verilmiş;
bütün asrımızda kazancımızı versek, yine o elmasların bi-
rinin fiyatını veremeyeceğiz. Bahar mevsimi geçmeden
bütün cevherden alalım. O cevherler ise, Risale-i Nur Kül-
liyatıdır.
Ben âciz de Yirmi Dördüncü Sözün Dördüncü ve Be-
şinci Dalını okumaya ve yazmaya başladım. Ve yaraları-
mın birer birer kuruduğunu hissedince,
Mektubat
ve
Söz-
ler’
i bütün kuvvetimle yazmaya karar verdim. Benim gibi
yaralı kardeşlerime, bütün Müslümanlara, bütün kuvve-
timle bağırıyorum: “Eyvah! Bu asrımızda, bu yaralar ile
nasıl istirahat edebiliriz, yoksa! Bu asrın manevî doktoru
ve ilâçları ise, Kur’ân’dan tereşşuh eden risaletü’n-Nur ve
mektubatü’n-Nur’dur. Onlara sıkı sarılalım.”
Âciz Talebeniz
Ali Ulvî
ì®í
BARLA LÂHİKASI | 261 |
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
asa:
değnek, sopa.
asr:
yüzyıl.
cevher:
elmas, değerli taş.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
elmas:
çok kıymetli bir mü-
cevher.
hitap:
söz.
ilân:
yayma, duyurma, bildir-
me.
istirahat:
dinlenme, rahatla-
ma.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
manevî:
ruha ve içe ait olan,
ruhî.
ramazan-ı şerif:
ramazan ayı.
tereşşuh:
sızıntı, damla.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
zahir:
açık, görünür.