O
NUNCU
İ
ŞARET
:
İblis’in en mühim bir desisesi olarak
kendine tâbi olanlara kendini inkâr ettirdiğinden –dört mi-
sal ile izah suretiyle– bahis; ehl-i imana cin ve ins şeytan-
larının şerlerinden, Allah’a iltica etmekle selâmete kavu-
şulacağını.
O
N
B
İRİNCİ
İ
ŞARET
:
Cirm ve cismi küçük, cürüm ve zul-
mü büyük, ayb ve zenbi azîm bîçare insanı; kâinatın hid-
detinden, mahlûkatın nefretinden, mevcudatın öfkesin-
den kurtarmak için Kur’ân-ı Hakîm’in daire-i kudsiyesine
girmeye ve sünnet-i seniyeye ittiba eylemeye davet etti-
ğini.
O
N
İ
KİNCİ
İ
ŞARET
:
Mahdut günahlara cehennemle mu-
kabelenin mahz-ı adalet olduğuna, cehennemin ceza-i
amel, cennetin fazl-ı İlâhî ile olduğuna; seyyienin az yazı-
lıp, hasenenin çok yazılmasına; ehl-i dalâletin muvaffa-
kiyetlerinin –hâşâ– kendilerinde hakikat olduğuna veya
ehl-i hakta zaaf bulunduğuna delâlet etmediğini gösteren
dört meraklı suale gayet fasih ve beliğ cevaplar vermek
suretiyle, ehl-i imanı,
(1)
$G o
án
aÉn
în
e p
án
ªr
µp
ër
dG o
¢Sr
Gn
Q
düsturuna,
her türlü saadeti cami olan Kur’ân ve sünnet şahrahına
girmeye teşvik ettiğini.
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
İ
ŞARET
:
Üç noktasıyla, şeytanın desiselerine
müptelâ olan bîçare insana, hayat-ı diniye, hayat-ı şah-
siye ve hayat-ı içtimaiye selâmeti ve sıhhat-i fikir ve is-
tikamet-i nazar ve selâmet-i kalb için muhkemat-ı
Kur’âniye mizanlarıyla ve sünnet-i seniye terazileriyle
ayb:
utanılacak şey, kusur.
azîm:
büyük.
bahis:
konu yapma, anlatım.
beliğ:
belagatla, düzgün ve sa-
natlı olarak meramını anlatan.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
ceza-i amel:
yapılan işin karşılığı.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisim-
lerden ibaret bir yaratık.
cirim:
cansız cisim.
cürüm:
hata, suç.
daire-i kudsiye:
mukaddes, mu-
azzez daire.
delâlet:
delil olma, gösterme; ala-
met, işaret.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
düstur:
kanun, kaide, kural, pren-
sip, esas.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimse-
ler.
ehl-i hak:
ehl-i sünnet.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
fasîh:
âşikâr, sarih, açık.
fazl-ı İlâhî:
Allah’ın lutfu, ihsanı.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, doğru.
hasene:
sevap.
hayat-ı diniye:
dinî hayat.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
hayat-ı şahsiye:
şahsa ait hayat,
özel yaşama biçimi.
İblis:
şeytan.
iltica:
sığınma, güvenme, dayan-
ma.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
ins:
insan, beşer, Âdemoğlu.
istikamet-i nazar:
bakış açısı.
ittiba:
tabi olma, uyma, itaat et-
me.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile an-
latma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayetinde sa-
yısız hikmetler bulunan Kur’ân.
mahdut:
sınırlı, belirli.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah tara-
fından yaratılanlar.
mahz-ı adalet:
gerçek adalet,
adaletin tâ kendisi, adaletin aslı.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahluklar.
misal:
örnek, nümune.
mizan:
ölçü, ayar.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
mukabele:
karşılık verme.
müptelâ:
tutulmuş, tutkun,
bağımlı.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
saadet:
mutluluk, kutluluk,
bahtiyarlık, mes’ut olma.
selâmet:
kurtuluş, halâs.
selâmet-i kalb:
kalb selâme-
ti, kalbin korku ve endişeden
uzak olması.
şer:
kötülük.
seyyie:
fenalık, kötülük; suç,
günah.
sıhhat-ı fikir:
fikrin sağlamlı-
ğı, düşüncenin doğruluğu,
gerçekliği.
sual:
soru.
sünnet:
Peygamberimizin hal
ve hareketleri.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in (
ASM
) yüce sünneti;
yüksek hâl, söz, tavır ve tas-
vipleri.
suret:
tarz, yol, gidiş; usul,
metot, uslûp.
tâbi:
boyun eğen, uyan, itaat
eden.
terazi:
ağırlık ölçmekte kulla-
nılan iki kefeli tartı.
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik.
zenb:
günah, suç, kabahat.
zulm:
haksızlık, eziyet.
1.
Hikmetin başı Allah korkusudur. (Keşfü’I-Hafâ, 1:421.)
| 252 | BARLA LÂHİKASI