inşaallah. Benim aklım bu kadar eriyor. Bu kadar tabir
edebildim. Rüyalarımın ıslah ve tabirini rica ederim.
Yirmi gün zarfında bir rüya daha gördüm: Eğridir Gö-
lünün kenarında yani çakıllığında bulunuyormuşum. Bu
denizin kenarında büyük bir beyaz çadır kurulmuş. Çadı-
rın içinde, büyük bir direğin dibinde, üstadım Said (
RA
)
bulunuyor. Bu esnada eline büyük bir kırmızı kaplı kitap
alıp, çadırın direğine dayanarak o kitabı okudu. Bilahare
hariçten, kıble tarafından Mahmut isminde gençten, yeşil
elbiseli birisi gelip Üstadımın elinden o kitabı –yani oku-
duğu hutbeyi– istedi ve aldı. Çadırdan Mahmut ismindeki
genç dışarıya çıktı, kıbleye karşı, ayak üzere, halklara de-
di ki: “Bu ana gelinceye kadar böyle bir hutbeyi, bir imam
okumamıştır” diyerek, o hitabeyi alıp kıbleye karşı götür-
dü. O anda uyandım. Allah hayretsin.
Bu rüyayı da bildiğim kadar tabir edeceğim: O deniz
ise, Şeriat-ı Muhammediyedir (
ASM
). O çadır ise, Isparta
vilâyetidir. O hutbe ise, risaletü’n-Nur ve mektubatü’n-
Nur’dur. Hutbeyi götüren yeşil elbiseli genç Mahmut ise,
ya Şeyh-i Geylânî, ya İmam-ı Rabbanî’dir. Risaleler “Ma-
kam-ı Mahmud” yolunu tarif ediyorlar. Üstadımın hutbe-
si olan Risale-i Nur, bu zamanın bir mehdîsi ve müceddi-
didir.
Ey küre-i arzda bulunan gençler, hocalar ve halifeler!
Bin senedir insanların aradığı Mehdî Hazretlerinin pişda-
rı ve müjdecisi, Üstadımın neşrettiği Risale-i Nur’dur.
Ey benim kardeşlerim! Benim gibi âciz bir talebenin
okumasından, anlamasından ne çıkar? Üstadıma ne sual
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
bilâhere:
sonra, sonradan, sonra-
ları.
halife:
öncekinin yerine geçen,
sonradan gelen.
hariç:
dışarı.
hitabe:
konuşma, hitap, nutuk.
hutbe:
hatip tarafından camiler-
de minbere çıkıp yapılan dinî içe-
rikli konuşmalar.
imam:
namazda kendisine uyu-
lan, Müslüman cemaate namaz
kıldıran kişi.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
ıslah:
iyi duruma getirme, iyi-
leştirme, düzeltme.
kıble:
güney yönü, cenup.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
Makam-ı Mahmut:
en yük-
sek şefaat makamı, Peygam-
berimizin (
ASM
) kavuşacağı, Al-
lah tarafından vaat edilen
makam.
mehdî:
hidayete eren, doğru
yolu tutan, hidayete vesile
olan.
müceddit:
din yenileyicisi.
neşr:
herkese duyurma, yay-
ma, tamim.
risale:
belli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap, broşür.
şeriat-ı Muhammediye:
islâ-
miye sünnet-i seniyye yolu.
sual:
soru.
talebe:
öğrenci.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vilayet:
il, şehir.
zarfında:
içerisinde.
| 242 | BARLA LÂHİKASI