muannit ehl-i dalâletin inadını kırmak ve insafa getirmek
için, Kur’ân-ı Hakîm’in esrarından bazen istimdat ede-
rim. Keramat-ı Kur’âniye olarak, tevafukatta bir ikram-ı
İlâhî hissettim, iki elimle sarıldım.
Evet, Kur’ân’dan tereşşuh eden
İşaratü’l-İ’caz
ve
Risa-
le-i Haşir’
de kat’î bir işaret hissettim. Emsalleri bulunsun
bulunmasın, bence bir keramet-i Kur’âniyedir.
İşaratü’l-i
İ’caz
’ın bir sahifesine dikkat ettik; satırların başında bü-
tün hurufat ikişer ikişer olup, harika bir intizam ile huru-
fatın vaz edildiğini gördük. Onuncu Sözde medar-ı teva-
fuk (3, 4, 5, 6) rakamları, her birisi 13’te ittifakları; o
13’ün de, Altıncı ve Sekizinci, mahrem Dördüncü Remiz-
lerde mühim bir esrar anahtarı olduğunu gördük. Bunda
şüphemiz kalmadı ki, kâğıt üzerinde daima kalacak bir
keramet-i Kur’âniyedir, bir ikram-ı İlâhîdir ve doğrudan
doğruya, risalenin ve iman-ı haşrin tasdikine bir imza te-
lâkki ettik. Havada uçmak, su üzerinde yürümeye benze-
miyor. Onlar muvakkat, hem şahsın kemaline ve ihtiyârı-
na, belki istidraca verilebilir. Doğrudan doğruya hakikate
–hususan bu zamanda– hizmet edemiyor.
Her ne ise, bir küçük mesele münasebetiyle çok ko-
nuştum ve çok da israf ettim. Ahbapla fazla konuşmak
mergup olduğundan, inşaallah, bu israf affolur.
Kardeşiniz
Said Nursî
ì®í
ahbap:
dostlar.
daima:
her vakit, sürekli, her za-
man.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimse-
ler.
emsal:
benzerler.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
hârika:
olağanüstü.
hurufat:
harfler.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihtiyâr:
seçme, tercih etme.
ikram-ı İlâhî:
Allah’ın ikram ve
ihsanı.
iman-ı haşr:
haşre, yeniden diril-
meye inanma.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
intizam:
düzen, düzenlilik.
israf:
gereğinden fazla.
istidraç:
sonu şer olan başarı.
istimdat:
aman dileme, mer-
hamet ve yardımına sığınma.
ittifak:
birleşme, birlik.
kat’î:
kesin, şüpheye ve te-
reddüde mahal bırakmayan.
kemal:
fazilet, erdem, bilgi.
Keramet-i
Kur’âniye:
Kur’ân’ın kerameti.
Kur’ân-ı Hakim:
herşeyiyle
hikmetli Kur’ân.
mahrem:
herkesçe bilinme-
mesi gereken.
medar-ı tevafuk:
tevafuk,
uyma, uygun gelme sebebi.
mergup:
rağbet edilen, beğe-
nilmiş, çok kıymet verilen.
mesele:
konu.
muannit:
inatçı, ayak dire-
yen.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
münasebet:
vesile, -dan do-
layı.
muvakkat:
geçici.
tasdik:
doğrulama, onayla-
ma.
telâkki:
anlama, kabul etme.
tereşşuh:
sızıntı, damla.
tevafukat:
uygunluk.
vaz:
koyma, konulma, atma.
| 232 | BARLA LÂHİKASI