Risaletü’n-Nur ve mektubatü’n-Nur, yüz on dokuz ade-
diyle, her birisi birer mürşid-i ekmeldir ve aktaptır.
Ey Maddî ve Manevî Yaralı Olan Genç Kardeşlerim!
Ve ey mürşid-i ekmele muhtaç olan ehl-i tarikat kar-
deşlerim! Şeyh Abdülkadir-i Geylânî ve Şah-ı Nakşibend,
İmam-ı Rabbanî, İmam-ı Gazalî, Muhyiddin-i Arabî, Mev-
lâna Halid (radıyallahü anhüm, kaddesallahü esrarehüm)
Hazretlerinin derece-i iman ve kemalâtları, risalelerde ve
mektubatta vardır.
(HAŞİYE)
HAŞİYE:
Merhum büyük kardeşim Mustafa, Risalenin şakirtleriyle velâ-
yetin şakirtlerini ve birbirinin arasındaki dereceyi anlatmak istiyor. Bu
meseleyi Risale-i Nur halletmiş. Hem tevhid-i âmî ile tevhid-i hakikîyi
göstermiş. Hem gözü kapalı olarak gitmenin ve gözü açık olarak git-
menin farkını Risale-i Nur beyan etmiş. Hem âlem-i yakaza ile âlem-i
menamı Risale-i Nur keşfetmiş. Hem âlem-i misal ile âlem-i şahadeti
birbirinden Risale-i Nur ayırmış. Hem velâyet-i kübrayı, velâyet-i vusta-
yı, velâyet-i suğrayı ve birbirinin farkını, tamamıyla Risale-i Nur göster-
miş. Bir sohbette, bir kademede –Sahabelerin meseli gibi– zahirden
hakikate geçmenin sebeplerini anlatmış. Hem tarikat şahlarının ve
“Eimme-i Erbaa”nın caddelerini Risale-i Nur beyan etmiş. Hem il-
melyakin, aynelyakin, hakkalyakin ile elde edilen imanın farklarını Ri-
sale-i Nur göstermiş. Hem Hazret-i Ebu Bekir-i Sıddık (
RA
) ve Hazret-i
Ömer (
RA
) ve Hazret-i Osman’ın (
RA
) meşrebini Risale-i Nur takip et-
miş. Hem İmam-ı Ali’nin (
RA
) bir veled-i manevîsi olduğunu, Celcelûti-
ye’yi tefsir ile Risale-i Nur’un kıymetini ve vazifesini Risale-i Nur gös-
termiş. Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Mehdî ve İsa Aley-
hisselâm ve Deccal ve Ye’cüc-Me’cüc ve Sedd-i Zülkarneyn hakkında-
ki müteşabih hadisleri, Risale-i Nur tevil etmiş, esas maksadı anlatmış.
İmam-ı Ali (
RA
), Şah-ı Geylânî (
RA
), Sekizinci, On Sekizinci, Yirmi
Sekizinci Lem'alar ile ve Sekizinci Şua ile keramat-ı evliya hak olduğunu
ve yerde iken Arş-ı Azamı müşahede ettiklerini Risale-i Nur beyan etmiş.
Hem umum müçtehitler, “Mütekellimînden birisi gelecek, hakaik-ı
imaniyeyi ve bütün mesaili vazıh bir surette beyan edecek” diye
?
aktap:
kutuplar; belli bir yer veya
memleketteki evliyanın başı olan
büyük velîler.
âlem-i menam:
uyku âlemi, rüya
âlemi.
âlem-i misal:
görüntüler âlemi,
dünyadaki işlerin görüntülendiği
ve gözlendiği, ruhların bulunduğu
âlem.
âlem-i şahadet:
gözle gördüğü-
müz, şahit olduğumuz âlem, kâi-
nat.
âlem-i yakaza:
uyanıklık âlemi.
Arş-ı Azam:
Cenab-ı Hakkın kud-
ret ve saltanatının en büyük da-
iresi.
aynelyakin:
gözle görür derecede
inanma; bir şeyi görerek ve seyre-
derek bilme.
beyan etme:
açıklama, izah.
derece-i iman:
imanın derecesi.
ehl-i tarikat:
tarikat mensubu.
esas maksat:
asıl hedef, asıl gaye.
hak:
gerçek, doğru.
hakaik-ı imaniye:
imana ait haki-
katlar, imani gerçekler.
hakikat:
bir şeyin aslı ve esası.
hakkalyakin:
bir şeyi yaşayarak,
içine girerek, doğruluğundan şüp-
heye asla yer bırakmayacak bi-
çimde kesin olarak bilme.
haşiye:
ek, ilâve; dipnot.
ilmelyakin:
bir şeyi ilim ve delil ile
kesin olarak bilme, tanıma, kabul
etme
kademe:
derece, basamak.
kaddesallahü esrarehüm:
Allah
mukaddes, mübarek eylesin.
kemalât:
kemaller, olgunluklar,
mükemmellikler.
keramat-ı evliya:
Allah’ın veli kul-
larına ikram ettiği olağanüstü hâl-
ler.
keşfetme:
bulup çıkarma; ortaya
koyma.
maddî:
madde ile alâkalı, cismanî.
manevî:
ruha ve içe ait olan, ruhî.
mektubat:
mektuplar.
mektubatü’n-Nur:
Risale-i Nur
Külliyatındaki mektuplar.
merhum:
Allah’ın rahmetine ka-
vuşmuş, vefat etmiş olan.
mesail:
meseleler, konular.
mesel:
örnek, benzer, numune.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, tavır,
tutum.
mürşid-i ekmel ve aktap:
en mü-
kemmel ve kusursuz doğru yol
gösterici olan evliyalar.
müşahede etmek:
bir şeyi gözle
görmek, şahit olmak.
mütekellimîn:
Allah’ın zatın-
dan, sıfatlarından, fiillerinden
ve İslâm inanç esaslarından
bahseden ilimle meşgul olan
ilim adamları.
müteşabih hadis:
hadislerden
lâfzı ve manası açık olmayan,
gerçek anlamının dışında an-
lamlar taşıyan hadisler.
radıyallahu anhüm:
Allah on-
lardan razı olsun.
risale:
kitapçık; Risale-i Nur.
risaletü’n-Nur:
Risale-i Nur
Külliyatındaki risaleler.
suret:
şekil, üslup, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tefsir:
açıklama, tamamen
açıklama, izah.
tevhid-i âmî:
araştırmaksızın,
taklidî bir sûrette Allah’ın bir-
liğini kabul etme.
tevhid-i hakikî:
araştırarak,
deliller ile Cenab-ı Hakkın va-
rılığını ve birliğini kabul etme
ve bunu anlayabilme.
tevil etmek:
yorumlamak,
açıklamak.
vazıh:
açık olan, aşikâr.
velâyet:
ermişlik, Allah dost-
luğu.
velâyet-i kübra:
en büyük
velâyet, büyük velîlik, Allah?a
yakınlığın inkişafına bakan ve
peygamber varisliğinden ge-
len, kısa ve yüksek olan tari-
kat berzahına uğramadan za-
hirden hakikate geçen velilik
mesleği.
velâyet-i suğra:
küçük dere-
cedeki velîlik.
velâyet-i vusta:
orta derece-
deki velîlik.
veled-i manevî:
manevî evlât;
mürit.
zahir:
görünen âlem.
| 238 | BARLA LÂHİKASI